TEZATLIKLAR, PROVOKASYONLAR VE FIRSATÇILAR

Suudi Arabistan’da oynanması planlanan ama sonradan çıkan taleplerle ilgili anlaşmazlıklar yüzünden iptal edilen Galatasaray-Fenerbahçe maçı sonrası tartışmalar, suçlamalar hala devam etmektedir. Kimileri provokasyonlara zemin yaratmaya, kimileri Atatürk istismarıyla kendine yol almaya, kimileri de fırsat bu fırsat diyerek Atatürk düşmanlığıyla tatmin olmaya çalışmaktadır. Bunların hepsi de birbirine benzer alçaktır. Alayının kökü kurutulsa Türkiye’nin mikrop yoğunluğu emin olun azalacaktır.

Gerek Galatasaray gerekse Fenerbahçe spor kulüpleri, sponsorluk cazibesinde anlaşarak ve sözleşme imzalayarak Süper Kupa maçını oynamak için Suudi Arabistan’a gitmişti. Bu konuya aracı olan TFF’nin burada disiplin ve organizasyon konusunda zafiyetleri ortaya çıkmıştır. Çünkü bu zafiyet olmasaydı orada maç oynamak için yapılan sözleşmede yapılması yahut yapılmaması gereken ne varsa en başında belirlenmiş olması gerekirdi. Ölçüleri belli olan bir sözleşmede sonu rezalet olan bu manzaralar ortaya çıkmazdı. Fakat çok belli ki, bu zafiyet adım adım provokasyonları beslemiş, gerçekte Atatürk’le hiç alakası olmayacak adamlara istismar alanı açmıştır.

TFF yetkilileri, 2015 yılında Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz el-Suud’un vefatı sebebiyle bir günlük milli yas ilan etmiş Türkiye’nin temsilcileri olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün adı üzerinden bu hale düşürmeyecek önlemleri almalı ve en baştan ölçüleri, kırmızı çizgileri belirlemeliydi. Zafiyet yaratılırsa elbette provokasyon ve istismar alanı arayanlara fırsat doğacaktır. Öyle de olmuştur. Bu konuda bin bir çeşit iddia vardır. Kimileri TFF’yi suçluyor, kimileri de spor kulüplerinin maç günü sözleşmede olmayan eylemleri uygulamak için ısrarcı olması yüzünden eleştiriyor.

Galatasaray ve Fenerbahçe maçının başlamasından saatler önce sosyal medyada başlayan “Suudi Arabistan İstiklal Marşı’nın okunmasına, Türk bayrağının kullanılmasına karşı çıktı” şeklindeki kara propaganda kitleleri oldukça tahrik etmiştir. Oysa olayın böyle olmadığını Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı “Maç başlarken İstiklal Marşı okunmayacağı ve Türk bayraklarının sahaya alınmadığı” iddiaları tamamen asılsızdır” şeklinde duyurmuştur. Meşhur müzelik solcu Uğur Dündar, tahrik konularında başroldeydi.

Problemin başladığı yer ise, spor kulüplerinin maçın öncesinde takımların sahaya ısınmak için çıktıklarında Atatürk tişörtleriyle ve Atatürk’ün sözlerinin yazılı olduğu pankartlarla çıkma talepleri olmuştur ve bu gerçekleştirmek istedikleri eylemi, yapılan ilk protokole eklenmesini istemişler, Suudi Arabistanlı yetkililer, daha önce TFF ile yaptıkları anlaşmayla uluslararası yönetmelikler ve düzenlemeleri gerekçe göstererek maçın hemen öncesinde bu talepleri mevcut protokole eklemeyi kabul etmemiştir. Meselenin koptuğu yer ise burası olmuştur. Zaten bu noktadan sonra maçın oynanması da mümkün olmazdı. Çünkü maçtan saatler önce İstiklal Marşı ve Türk bayrağı üzerinden yalanla provoke edilen geniş kitleler oluşturulmuştu.

Bazı kulüp yöneticilerinin geçmişteki Güney Kıbrıs’ta oynanan UEFA Avrupa Ligi karşılaşmasında “KKTC veya Türk bayraklarını stada götürmeyeceğim” maddelerine imza atmış olması da Suudi Arabistan’daki tezatlığı da ortaya çıkarmıştır.

Atatürk sevgisiyle hiçbir alakası olmadığı ispatlanmış İmamoğlu, Özel, Kılıçdaroğlu gibi adamlar ve benzerleri devreye girmiş. FETÖ’cülerin, PKK’lıların yarattığı Gezi loading..” atmosferi o saatten sonra başka alanları yaratmaya çalışmıştır. Suudi Arabistan bayrağı üzerinde “Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah’ın Resulüdür.” yazmasına rağmen, o bayrak görseli kullanılarak Araplara çok ağır küfür içeren şarkılı videolar ve Atatürk’ü Kabe’nin üzerine otururken gösteren montaj resimler servis edilmiştir. Hepsi PKK’nın siyasi uzantılarıyla iş birliği ve ittifak yapmış adamların Atatürk, Türk bayrağı, İstiklal Marşı sevgisi içinde olmayacağını akıl sahibi herkes biliyor. Samimi vatansever ve Atatürk’ü sevenlerin hassasiyetini paylaşarak, sadece bu türleri işaret ederek, “O halde buradaki provokasyon sonucunda umulan neydi?” diye sormak herkesin görevi olmalıdır.