YILDIRAY ÇİÇEK / TÜRKGÜN

10 Kasım tarihlerinde beni asla karanlık bir hüzün kaplamaz. Onu anmak için yapılan donuk ve şekilci hiçbir davranışta beni etkilemez. 10 Kasım, benim ruhumda aksine içimde aydınlığı, ışığı barındıran bir huzur etkisi yaratır. Onu ve bu ülkeye bıraktığı mirasları sevmenin, sahiplenilmesinin ferahlığıdır bu… Milyonlarca Türk evladının yaşadığı gibi, ruhumdaki huzur onun hür ve bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti’ni bize emanet ederek fani dünyadan ayrılmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti yaşadığı müddetçe Atatürk’ün yaşayacağı muhakkaktır. O yüzden, Türkiye Cumhuriyeti’ni kıyamete kadar yaşatma ülkümüz daimdir. Dalgalanan her Türk bayrağı gördüğümde ve yankılanan her ezan sesi duyduğumda, Atatürk’ün milli mücadeledeki önderliği aklıma geliyor. Anadolu’yu düşman işgalinden ve emperyalist kuşatmadan kurtarmak için cepheden cepheye koşturması tarihin şanlı bir yansıması gibi gözümde canlanmaktadır.

Ondaki öyle bir vatan aşkıydı ki cepheden cepheye koştururken eli öpülesi annesi Zübeyde Hanım’ın cenazesine bile katılamamış ve kabrini 12 gün sonra ziyaret edebilmişti. Ve annesinin mezarı başında “Annemin mezarı önünde ve Allah’ın huzurunda yemin ediyorum, bu kadar kan dökerek milletin kazandığı ve elde tuttuğu hâkimiyetin korunması ve savunması için gerekirse annemin yanına gitmekte asla kararsız davranmayacağım.” demişti.

İşte böyle bir vatan sevdası ve mücadele ruhu yaşıyor, önceliğini yeni Türkiye’nin bekası olarak görüyordu. Fani dünyaya gözlerini yumduğu ana kadar bu sevdasını ve mücadele ruhunu asla kaybetmedi. Hastalık süreci başladığında“40 asırlık Türk yurdu düşman elinde esir bırakılamaz. Hatay benim şahsi meselemdir. Hatay Benim Namusumdur. Hatay’ı mutlaka alacağım.” kararlılığı gösteren ve hasta yatağında bile Son günlerde Hatay meselesi beni çok işgal etti, yordu, üzdü.” diyerek vatan mücadelesi veren Türk’e önder, Türk’e başkomutandı o…

Bir ömrü vatan mücadelesinde geçmiş Mustafa Kemal Atatürk, Türk’e önderlik etmiş tarihteki birçok diğer komutan, devlet adamı gibi Türk’ün tarihinde müstesna yerini almıştır. Onun bu yerini ne tarihte ne de içimizde değiştirecek hiçbir güç yoktur.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nde, Türk Dünyasında milyonlarca seveni olduğu gibi sevmeyen düşmanları da alenen ortadadır. Kimi etnik kuyruk açısından, kimi din istismarı alanını genişletmek adına, kimi de emperyalist projelerde Türkiye Cumhuriyeti’ni bölüp parçalamak adına Atatürk’ün miraslarına, düşüncelerine düşmanlık beslemektedir. Böyle bir düşmanlıkta zaten doğal değil mi? Böylelerine “Niye Atatürk’e düşmanlık yapıyorsun?” diye sormanın bir manası var mı? Böyleleri düşmanlığını açıktan yapacak ki Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak, yaşatmak isteyenler her daim teyakkuz halinde olsun…

Biz Atatürk’ün ismini duyunca, fotoğrafını görünce, onun miraslarının anlamını idrak ettikçe huzur buluyoruz ama onun ismini duyunca, resmini görünce kuduran, miraslarından bahsedince ruhsal bunalıma girenlerin, Cumhuriyet’i yaşatmak adına teyakkuz halinde olacaklara da katkısını asla yabana atmamak gerekiyor.

Atatürk her insan gibi faniydi. Onun değerli fikirleri, emanet bıraktığı mirasları sonsuza kadar yaşatılacak olması onu ölümsüz kılacaktır.

10 Kasımlar hüzünleri artırmak için değil, milli şuuru yükseltmek için yoğunlaşacak, Atatürk’ün bıraktığı bu yeryüzü cennet vatanın kolay kurulmadığını, kurulurken yapılmış inkılaplarla nasıl ileri medeniyetler seviyesine gelecek şekilde harmanlandığını ve bunun devamlılığını sağlamak için neler yapılması gerektiğinin düşünülmesi gerektiği günler olmalıdır. Şekilcilikten, donukluktan uzak özüyle anlatılacak Atatürk’e Türk milletinin ihtiyacı vardır. Yüce Türk, ruhun şad olsun!