MUSTAFA NECATİ BEYİN “İZMİR’E DOĞRU” GAZETESİNDEKİ SON YAZISI

Sıtkı Şeremetli

BİR GAZETECİNİN GÖZ YAŞLARI – MUSTAFA NECATİ BEYİN “İZMİR’E DOĞRU” GAZETESİNDEKİ SON YAZISI. Ve Çok Mütevazi Bir Mezar Taşı
(Göktuğ ŞEREMETLİ)
Milli Mücadele yıllarında Balıkesir Kuvayı Millîye’si tarafından çıkarılan “İZMİR’E DOĞRU” GAZETESİ’nin baş muharriri ve sahibi idi. En son yazısı basıma hazırlandı ama hiç basılmadı. Basılacağı gün Balıkesir Yunan işgaline uğradı.
24 Haziran’da başlayan genel Yunan taarruzu üzerine günlerce süren çarpışmalarda cephaneleri tükenen Milli güçler çekilmeye başladı.
Soma Cephesinde sonra Giresun Cephesinde(bugün Savaştepe) de savaşan kuvvetlerimiz geri çekildiler. Balıkesir artık düşmek üzereydi. Mustafa Necati, Vasıf ve Esat Beyler atlarla İzmir’re Doğru gazetesinin basıldığı matbaanın önüne geldiler.
Gazeteyi basılmaya hazır görünce Necati Bey ağlayarak yüzünü basım için hazırlanan kurşun harflerin üzerine sürdü. Harfleri ağlayarak öptü.
Bir gazetecinin göz yaşlarıydı.
Bir gazetecinin cihana baş kaldırışıydı.
Düşmanlara sadece silahıyla değil kalemiyle de dimdik duruşuydu.
Ağlayarak dışarı çıktı ve atlara binip hep beraber hızla uzaklaştılar.
İZMİR’E DOĞRU gazetesinin son sayısı hiç basılamadı. Bana bunları gazeteyi basıma hazırlayan, olaya şahit olan ve harfleri kutularına yeniden geri koyduktan sonra onlarla birlikte çekilen rahmetli Nafiz Ünlüerler anlatmıştı.
Ekdeki yazıyı o günün anısına Mustafa Necati Bey’in İzmir’e Doğru’da basılmış olan en son yazısıyla bitirmek istedim.
İZMİR’E DOĞRU Numara:70 – 13 Haziran 336 (13 Haziran 1920)
SULH MUAHEDESİ VE AZM-İ MİLLÎ
Mustafa Necati
Büyük Millet Meclisi milletin mukadderatını deruhte ettiği günden beri vazife-i tarihiyesini müdrik bir halde milletin hayat ve istiklalini temin edecek vesaite müracaat etmekten hali kalmamaktadır.
İngilizlerin müteaddit vesaite müracaat ederek vücuda getirdikleri isyanlar milletin azm-i katisi önünde birer birer söndürüldükçe Kuva-yı Milliyenin ve bugün milletin mukadderatını deruhte eden Büyük Millet Meclisi’nin azimet ve kudretini İngilizler bilfiil idrak etmektedirler.
Fransız ve İtalyan matbuatının sulh muahedesini tatbik etmek hususundaki elyevm mevcut olan müşkülatı ilan etmeleri ve Kuva-yı Milliyeye karşı teveccühkar bir lisan kullanmaları
İngilizlerin adem-i hoşnudisini mucip olmakta ve her gün etraftan ve ecanipten muavenet gören heyet-i milliyemizin azim ve imanı gittikçe artmaktadır.
İngilizlerin Türk istiklalini imha etmek üzere hazırladıkları ve elyevm muahede suretinde İstanbul’daki gayr-ı meşru hükumete tevdi ettikleri sulh muahedesini tatbik ettirmek için müracaat edecekleri vesaitten birinin ve en mühiminin bu gün mahv ve ifna olduğunu gören Avrupa heyet-i hükumeti, heyet-i milliyemize karşı şimdiye kadar taşıdıkları tavırlarını tebdil etmekte ve İngilizler bütün icraatlarında Yunanlılardan başka zahir bulamamaktadırlar.
Binaenaleyh Anadolu’muzda bizi ezmek, mahvetmek ve bu suretle muahede ahkamını tatbik ettirmek üzere İngilizlerin yegane müracaat edecekleri çare olsa olsa Yunan kuvvetleri
olacaktır.
Çünkü Fransız kuvvetleri Adana’da milli kuvvetlerimizle boy ölçerek gittikleri yolun çıkmaz bir yol olduğunu idrak etmişlerdir. Ve zannedilmez ki bundan sonra Suriye meselesi karşısında Fransız milleti azimkâr Türk kuvvetleriyle uğraşmaya vakit bulabilsinler. Bahusus Almanlar gibi bir rakip-i ebedileri karşılarında hazırlanırken Fransız milleti yeni bir maceraya bütün kuvvetlerini sarf ederek ibtidar etsinler.
Fransız matbuatının vuku bulan neşriyatıyla sabit olmuştur ki: Fransız milleti bu muahede ahkâmının gayr-i kabil-i tatbik olduğunu müdrik bulunuyor.
Bu itibarla Fransız milletinin menafi nokta-i nazarından en ziyade menfaat-i iktisadiye temin ettiği bir milletin hayat-ı istiklalini imhaya teşebbüs etmeyeceği tabiidir.
İtalyanlar ise iktisadi hayatta yeni zaferler kazanmak istediklerini bir seneden beri bütün fiiliyatıyla ispat etmiş bulunuyorlar. Bir tek İtalyan neferinin Anadolu’ya izamı kabil olmadığını bütün açıklığıyla ilan etmekten çekinmeyen Mösyö Nitti’nin beyanatı karşısında bütün İslam hayatını kemiren haris düşman olarak İngiltere ve şerik-i melaneti Yunanlılardan
başka bir kuvvet kalmıyor.
Acaba İngiltere hükumeti vaziyet-i cihan karşısında Anadolu’ya karşı nasıl ve ne surette bir hareket-i askeriyede bulunabilir?
Bu tetkik edilecek bir meseledir. Şimalden Anadolu’ya sarkan İslam ve Türk kuvvetleri her gün İngiliz haşmet ve kuvvetinden bir parçasını yırtar ve parçalarken hayati mesailde şimdiye kadar beraberce hareket ettikleri Fransa ve İtalya milletleri bütün hususatta kendisinden ayrılarak yeni yeni siyasi cereyanlar ihdas ederlerken ve Amerika, Japonya milletleri Avrupa’da oynanan bütün oyunlara bigâne dururlarken İngiltere hükumeti Anadolu’ya karşı ne suretle bir hareket icrasına teşebbüs edebilecektir.
İslam payitahtını işgal ederek hâkimiyet-i milliyeyi ve hukuk-ı hilafet ve saltanatı rahnedar etmek cüretini gösteren İngiltere pekâlâ tasavvur eder ki esareti altında kalan bütün İslam milletlerinde bir hareket vardır.
Mısır’da, Hindistan’da başlayan muhtelif şekillerde tecelli eden bu harekât karşısında İngiltere hükumeti kuva-yı mevcudesinden bir kısmını oralara tahsis etmeye mecbur bulunmakta ve Filistin, Hicaz, Suriye meseleleri de kendisi için düşünecek vaziyetler
ihdas etmektedir.
Aynı zamanda Batum önünde yakında yeşil bayraklarıyla görünecek Yeşil Ordu da İngiltere için telaş ve heyecanı mucip birçok mesail ortaya çıkarmaktadır. Yalnızca İstanbul’un sükûn ve asayişini temin edemeyecek müşkülat karşısında kalan İngiltere hükumeti tabiatıyla Anadolu’muza karşı askeri bir tecavüzde bulunamaz.
Eskişehir’den büyük bir hezimetle ayrılan İngiliz kuvvetlerinin bir daha bu müşkül işe başlayamayacak derecede maneviyatları kırılmıştır.
Bahusus Biga’da, Düzce’de vücuda getirdikleri harekât-ı isyaniyeler söndürüldükten sonra İngilizler bu işin kendilerine pek pahalıya mal olacağını pekâlâ takdir ediyorlar.
Ve bir karış toprağı için binlerce kişi feda edecek olan Türk milletinin azm-i katisinden de
bigane değildirler.
Onun için İngiliz kuvvetleri bugün için tam manasıyla müspet bir kuvvet sayılamaz. Ve tecavüzleri de muhtemel olsa Anadolu’nun kuvve-i mevcude-i askeriye ve milliyesi bu taarruz ve tecavüzü defedecek bir şekil ve mahiyette olduğunu da hesaba katmak lazımdır.
Şu halde İngilizler için yegâne vasıta-i tahrip ve imha Yunan kuvvetleridir.
O Yunan kuvvetleri ki: şimdiye kadar her turlu salahiyet-i tecavuziyeye malik oldukları vesait-i harbiyenin kaffesine sahip oldukları halde bir adım ileri atamamış ve oldukları
yerde kalmışlardır.
Bu ordunun harekât-ı tecavuziyeye geçerek Anadolu’ya istilası ümidine kapılmak hayalini İngilizler taşıyorsa idraklerine acımamak elden gelmez.
Azimkâr ve cüretkâr aynı zamanda bütün cihanın siyasetine tam manasıyla vakıf olan heyet-i milliye ruesası bugünkü vaziyet önünde ümitli olmakla beraber istikbalin pek parlak olacağına da kanidirler.
Bu kanaat bir iman halinde bugün bütün millette bulundukça Türk için ölüm olmayacaktır ve olamaz.
Bütün cihanın harekâtı karşısında azimkârane silahını kullanan bir millet herhalde istikbalinden ümidini kesemez.
Türk milleti Yunan vahşet ve istilası önünde vazife-i vataniyesini müdrik bulunuyor ve bütün Anadolu evlatları bu hususta icap eden kararlarını vermişlerdir.
Onun için Yunan kuvvetleri istedikleri kadar zulüm ve vahşetlerinde devam etsinler, İzmir’in minarelerinden yükselen tekbir seslerini susturamayacaklardır.
İzmir’in kenar-ı mehasin-aludunda Türk Yunan gurur ve azimetiyle gezecek ve Yunan barbarları hacil ve zelil kalacaklardır.
Sulh muahedesini büyük bir karar-ı milli ile yırtan bir millet kendisini kurtaracak vesaite maliktir.
Ve cihan bilmelidir ki Türk milleti için hayatta esaret olamaz. Hak ve hakikat namına yükselttiğimiz sedaların şimdiye kadar kabul olunmaması bize bu hakikati öğretmiştir.
Kuvvete istinat etmek onun için son çareye bütün manasıyla tevessül etmiş olan Türk milleti istiklal ve saltanatı kurtarmak için tarihin, vicdanın kendisine emrettiği vazifeyi yapacaktır ve o vazifesine başlıyor.
Onun için ey cephelerde çarpışan kardeşler: Kalplerinizdeki iman önünde şimdiye kadar titreyen düşmanlara karşı büyük intikam ile kurşunlarınızı boşaltırken arkanızdan gelecek çok kardeşler var:
Öyle kardeşler ki: Uzak diyarlardan… Kırım’dan, Kafkas’tan…
Mustafa Necati
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ