YILDIRAY ÇİÇEK / TÜRKGÜN

Son açıklanan rakamlara göre, deprem felaketinde can kaybımız 43 bin 556’ya yükseldi. Gerçekten Türk milleti için, insanlık âlemi için çok büyük bir acı… Kaybettiğimiz on binlerce can, onların yakınlarının yüreğine düşen ateş… Bu ateş elbette sadece yakınlarının yüreğine düşmedi. Türk milletinin tüm vicdanlı, merhametli yürekleri günlerdir büyük üzüntü yaşıyor. Böyle toplu bir acıyı daha önce başka bir felakette bu derece yaşamamıştık. 27 Aralık 1939 tarihinde (83 yıl önce) Erzincan depreminde 32.968 canımızı yitirmiştik. Şimdiki rakam daha yüksek ve maalesef daha da artacak gibi görünmektedir.

Deprem sonrası yetim ve öksüz kalan çocukların dramı, insanlarımızın enkaz altındaki çaresizliği, yitirdiğimiz ailelerin albümlerde kalan mutlulukları hepimizin yüreğini gerçekten derinden yaktı. Öyle bir üzüntü hâliydi ki hayatını kaybeden insanlarımızı, o enkazdan çıkarılan çocukların hâlini gördükçe “Allah’ım tüm insanlarımız, o çocuklar yaşasın sadece benim canımı al” diye günlerce dua yakarışında bulundum. Üzüntümüz bu derece yüksekti. Ama kaza ve kader imanında elimizden gelen başka bir durum olmadı. Dualarımız birbiriyle yarıştı, gözyaşlarımız sel oldu. Bir insanımız enkaz altından kurtarıldığında âdeta on binlerce kişi kurtulmuş sevincini yaşadık. Hele o çocukların günler sonra enkaz altından kurtarılması yok mu âdeta dünyalar bizim oluyordu…

Yüreğimiz yandıYüreğimiz yandı

Depremde yitirdiğimiz canlar, şehitler kervanı olup öteki dünya yolculuğuna başlamıştır. Allah hepsinin mekânını cennet köşkü yapsın. Ölüm bu hayatın bizzat finalidir. Kimi bugün, kimi yarın ama hepimiz mutlaka bir gün ölümü tadacağız.

Artık gözyaşlarımızı yüreğimize akıtıp, yaraları sarmak için dirayetli olacağımız günlerdeyiz. Bir tane bile depremzedeyi mağdur etmeden, onun bir tane bile ihtiyacını atlamadan devlet ve millet olmanın sorumluluklarını yerine getirmeliyiz. Zaten ilk günden bunun seferberliği başladı. Depremzedelerin büyük oranı çadırına, konteynerine kavuşmak üzere… Sosyal yaşam alanları oluşturulmaya başlandı. Yemek, giyim, ısınma, su, elektrik ve diğer birçok ihtiyaç konusunda büyük oranda çözüme ulaşılmış durumdadır. Böyle büyük bir felakette elbette eksiklikler vardır. Onlar da devlet-millet seferberliğine bakıldığında kısa zamanda giderilecek gözükmektedir. Depremzedelere yapılacak evlerin hazırlıklarının başlaması ve mart ayında ilk temellerin atılacağının müjdelenmesi önemli gelişmedir. Dedik ya artık yaraları sarmanın ve sıcak yuvaları oluşturmanın vaktidir.

Depremin acılarını siyasi yağmacılık yapmak için fırsat görenlere aldanmayın.

Depremzedelerin ihtiyaçlarına zam yapan fırsatçılara nefes aldırmayın.

Bugünlerde bunlar çok aktif ve bu fırsattan istifade etmek istemektedirler.

Ama depremzedeler Türk devletine ve milletine emanettir. Emanete halel gelmemesi için devletin tüm kurumları ve milletin gönül neferleri teyakkuz içinde olmalıdır.

Giden canlar gönlümüzdeki hüzün, kalan canlar hepimizin emanetidir. Allah bir daha milletimize böyle bir felaket yaşatmasın.

Yaşayanlar için her ihtiyaç karşılanır ama giden canlar için dünyayı verseniz bir daha getirmeniz mümkün değildir.

El ele, gönül gönüle seferberliklerimizi vicdan doyumuna ulaştıracağız. Acımız büyük ama yaraları saracak irademiz daha büyüktür.