YILDIRAY ÇİÇEK / TÜRKGÜN

 

Son yıllarda Türkiye’de en çok duyduğumuz kelimelerin başında demografi kavramı gelmektedir. Suriye’deki iç savaş sonrası Türkiye’ye sığınan milyonlarca Suriyeli ve son yıllarda Afganistan ve Pakistan’dan gelen düzensiz göç kabalalığı, demografi kavramının Türkiye için önemini daha çok önemli hale getirmiştir. Türkiye’de olduğu gibi sınırlarını açıp da milyonlarca sığınmacıyı bünyesine alan-alabilecek dünyada ikinci bir ülke örneği yoktur. Başka ülkelerde 50 kişiyi alabilmek için kırk dereden su getirirlerken, bizim ülkemiz bu konuyu mesele etmemişti ama bu konunun bir kişi bile geçse dahi büyük bir mesele olduğu karşısında herkes şimdi hemfikir oldu. Milyonlarca sığınmacıyı ülkeye getiren hükümetle, gelmesine karşı çıkanlar, bu misafirliğin uzun sürdüğünü belirtip çözüm bulunması noktasında birleşmiştir. Türkiye’nin sığınmacılar konusunda demografi (nüfus bilimi) noktasında çözüm odaklı adımlar atması artık bir mecburiyet halini almıştır.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli geçtiğimiz yıl Türkgün gazetesine verdiği röportajda demografi vurgulu “Düzensiz göç adı konmamış bir istiladır, mutlak surette önüne geçilmeli, yakalananlar gönderilmelidir. Demografik istikbalimizi düşünmek zorundayız, sorun soğukkanlılıkla analiz edilmeli” çağrısında bulunmuştu. Bu çağrı çok önemlidir. Sonrasında defalarca bu çağrısını sürdürmüştür.

Demografi (nüfus bilimi) açısından baktığımızda bir istila halinin varlığı, herkesi rahatsız etmektedir. İstanbul başta olmak üzere birçok ile ziyarete gidildiğinde başka bir ülke şehrini geziyormuş gibi psikoloji içine girildiğini herkes dile getirmektedir.

Türkiye, insanlık ve inançları adına üzerine düşen misafirperverliği yıllardır yerine getirmiştir. “Misafirliğin azı makbul” anlayışında hem ev sahibi olan Türk devleti hem de misafir olan milyonlarca Suriyeli buluşmalıdır. Gettolaşan, çeteleşen ve etrafına sürekli rahatsızlık veren Suriyeliler bir yük haline gelmiştir. Artık kendi aralarında bile güç kavgalarına girişmektedirler.

En acil çözüm Suriye Başkanı Beşar Esad ile sağlıklı bir diyalog zemini oluşturarak, Suriyelileri, vatanlarına kavuşturmak olmalı ve Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturma çabasının dünya ülkelerinin de kendi meselesi haline getirmek olmalıdır. Türkiye zaten üzerine düşen yapıyor. BM ve NATO, başka ülkeler üzerinde hesap yapma anlayışını terk ederek, bu meselede Suriyeli sığınmacıları vatana kavuşturmak için Türkiye ve Suriye’ye destek olmalıdır. ABD merkezli Batı’nın menfaatlerine odaklanarak değil, medeniyet ve insanlık adına davranış geliştirmelidir.

Hem Türkiye’nin sığınmacı trajedisi bitmeli hem de Suriye’deki terör odaklı iç savaş sonlandırılarak milyonlarca sığınmacı vatanındaki evine, barkına dönmelidir. Aksi halde bu gidişle hem Türkiye’nin hem Suriye’nin demografik yapısı değişecek, ileri de bu iki ülke için daha başka sıkıntılar olacaktır.

Suriye’de iç çatışma çıktığı günlerde Suriyeliler, Türkiye’ye akın etmeye başladığı ilk yıllarda “600-700 Bin Suriyeli Trajedisi ! “ başlıklı yazılarla daha sonra sayıları artınca  “Milyonlarca Suriyeli Kimdir, Necidir?” başlıklı yazılarla yaptığımız uyarılar bugün haklılığımızın nişanesi olmuştur. Olan oldu. Bu saatten sonra çözüm odaklı uygulamalar, demografik yapımızı korumak için hızlanmalıdır.

Hükümetin, Beşar Esad ile ilişkileri normalleştirme adımları, güvenli bölge oluşturma çabaları, dönecek sığınmacılara oluşturulan güvenli bölgelerde briket ev yapma çalışmaları, uluslararası düzeyde bu konuya duyarlılık kazandırma girişimleri desteklenmelidir.

Türkiye’nin demografik yapısı bir bozulursa, en çok emperyalizm odakları bu halden keyif alır. Bizden söylemesi…