Ülkücünün iletişim sorumluluğu üzerine… Şükrü ALNIAÇIK

Sıtkı Şeremetli

Ülkücünün iletişim sorumluluğu üzerine…
Şükrü ALNIAÇIK

78’lerde, günde 5 şehit cenazesi kaldırdığımız günlerde Türk Telekom henüz kurulmamıştı.

80’de C-5’te işkenceden geçerken, zindanlar taş medreseli üretirken cep telefonu icat edilmemişti.

87’de Muhsin Başkan, Başbuğ’un mağdur Anadolu çocuğu Ülkücüye şefkati konusunda şüpheye düşerken internet erişimi yoktu.

92’de BBP kurulurken, Başbuğ “cehennemin dibine kadar yolları var” dediğinde sosyal medya henüz kurulmamıştı.

97’de Başbuğ rahmetli olup da,  Devlet Bey, yetişmiş bir Ülkücü Anadolu çocuğu olarak MHP’nin başına geçtiğinde Facebook yoktu.

Biz kimsenin nefsine kefil olamayız. Manevî endâmına ve tarihi encâmına bakarız.

2009’da Muhsin Başkan, tarlasını sürenlerin ve mahsule çökmeye çalışanların suikastine uğradığında akıllı telefon, watsap yoktu.

Bugün, iletişim çağında yaşıyoruz. Dijital devrimi sevsek de sevmesek de gözardı edemeyiz.

Fitnenin siber-nükleer bir tahrip gücü kazandığı yılları yaşıyoruz.

Ülkücü hatıralara hürmetkârız. Şehitlerimize, gazilerimize, taş medreselilerimize karşı duygusal sorumluluk hissediyoruz.

Eski – yeni bütün başkanlarımıza saygılıyız, fikir ayrılıklarına karşı toleranslıyız.

Ancak, Ülkü yolunda ortak akılla, teşkilat disipliniyle yürümenin önemine inanıyoruz. Aksi takdirde sorumluluklarımızın altında ezileceğimizi biliyoruz.

Bugün her Ülkücünün kendi kanaat dünyasına göre fikir üretme ve izhar etme imkânı bulduğu mevcut iletişim imkanlarını akılla kullanmanın da Ülkücü sorumluluğun bir gereği olduğuna inanıyoruz.

Dolayısıyla..

Başbuğ’un yaşadığı yıllarda mevcut olmayan, Muhsin Başkan’ın kullanma fırsatı bulamadan göçüp gittiği bugünkü teknik imkanların Ülkücüler arasındaki şeytani bölünmeyi körükleyecek şekilde fevri bir duygusallık içinde kullanılmasına karşıyız.

Kul hata yapabilir. Ve yukarıda adı geçen herkes kuldur.

Kimse de haşa Allah değil!..

Bize yakışan Allah’ın tevhidi emreden ayetlerine sarılmak ve her fırsatta tefrika ve kardeş kavgasına mani olmaktır.

Ölüp gitmiş kullarının hükmünü Allah’a bırakmaktır.

Bugün ne Muhsin Başkan’ı rahmetle yâd etmek BBP’nin kuruluşunu onaylamak anlamına gelir; ne de onun arkasından ihraç fezlekesi göndermek Ülkücünün görevidir.

Gelinen bu siyasi ortamda ve teknolojik şartlarda…

Akıl bize, bölünmeyi körükleyecek, yeni kin ve düşmanlık tohumları ekecek söylemlerden uzak durmayı emrediyor.

O yüzden lütfen, teşkilatın söylemini, sayın Genel Başkanın duruşunu gölgede bırakacak ifrat ve mübalağadan kaçınalım.

İletişim mühimmatını, müstevlîler tarafından vurulmuş bir Ülkücünün ölüm yıldönümü olan 25 Mart’ın ateşine taşımayalım.

İdeolojik birikimimiz de siyaset ve strateji bilincimiz de Ülkücülüğün MHP’de olduğundan emindir.

Dışarıda kalanın ezildiğine, kullanıldığına, vurulduğuna olayın kendisi zaten kefildir.

Bir de üzerine Ülkücüye yakışmayan şiddetle gitmeyelim.

Hatasıyla sevabıyla, Muhsin Başkana Allah’tan rahmet dileyelim.

Onu seven kardeşlerimizi, bizden uzağa, şer odaklarının yanına itmeyelim.

Düşmanın pusuda yattığını gözden kaçırmayalım.

Yıkmak kolay gönülleri…

Yiğitsek, büyüksek, güçlüysek, mekânın sahibiysek…

Kazanalım.

Saygıyla…

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ