TAŞ MEDRESELİLER… “Onlar Sadece Ben’i Öldürdüler!” (Şükrü ALNIAÇIK)

Sıtkı Şeremetli

TAŞ MEDRESELİLER…
“Onlar Sadece Ben’i Öldürdüler!”

(Şükrü ALNIAÇIK)

Kabul buyururlarsa, çömezleri olma şerefine talip olduğum “Taş Medreseliler”i uzun zamandır yazmak istiyordum.

Ancak kalemin kifayetinden emin olamadığım için hep erteliyordum.
Ramazan Bayramının ikinci günü, Genel Merkez’deki bayramlaşmadan sonra içimden bir ses bana: “Taş Medreselilere git ve Naim Abi’yle, Ozanilo’yla, abilerinle bayramlaş” diyordu.

Çünkü zaten ruhumuzun derinliklerinde her zaman “Ülkücüler kardeştir” sözü yankılanıyordu.

Öyleyse “aile büyüğümüzün” elini öptükten sonra sıra abilerimize, kardeşlerimize geliyordu.

Taş Medreselilerin çıkardığı Gözlem Dergisi de orada elime geçti.

Demek ki artık, yazmak zamanı gelmişti.
Ozan İlhami kardaşım, ilk sayıları heyecanla elime tutuşturuyor; ayrılırken de “yazı bekliyoruz ha!” diye arkamdan sesleniyordu.

Ardından onları, Bengütürk’te Alper kardeşimizin programında gördüm.
“Taş Medreseliler kimdir?” sorusuna verdikleri cevaplar, tevazuun sınırlarını zorluyordu.

Kendilerini anlatamıyorlardı!.. Çünkü onlar, “benliklerini” öldüreli yıllar olmuştu.

Ben Taş Medreselilerle aynı Ocaktan gelen, fiilen aynı yönde ok atan, onları kavga devrinde tanıma şerefine nail olan 75-80 kuşağındanım.
Belki de onları biraz olsun ben anlatmalıyım.

Bizim kuşaktan iki tip Ülkücü yetişti.

Bunlardan birincisi, sakince seminer dinleyen, tavsiye edilen kitapları okuyan, imkân bulduğu oranda tahsil ve kariyer yapan, sonunda Başbuğ’un işaret ettiği “Ülkücü kadro” kimliği kazanan Ülkücülerdi.

Huy, karakter ve meşrep meselesiydi; onlar da mermi yağmurunun altından geçerek gelmişti.

Onlara da Türkiye’nin çok ihtiyacı vardı.

Ancak diğer Ülkücü tipinin karşısına nedense hep “kavga” çıkıyordu.

“Eylem var!.. İGD’liler bizimkileri okula almıyorlar!..”
veya…
“Dev-Yolcular sokağın başını tutmuş; TİKKO Ülkücüleri mahalleye sokmuyormuş!”

Haberlerine her insan aynı tepkiyi veremeyebilirdi.

Beş parmağın beşi bir değildi.

Başparmak oturup düşünmeyi, orta parmak etraftan dolanmayı, serçe parmak mahalleden taşınmayı düşünürken…

İşte Taş Medreseliler, çelik bir “yumruk” olup bize okulun ve mahallenin yolunu açanlardır!

Onlar “kavga var!..” denince, dolunaydaki bir Bozkurt gibi başını yukarı kaldıranlardır.

Benim her iki Ülkücü tipine olan denk muhabbetim, kendi kişiliğimden kaynaklanır.

İlkokulda derslerde sınıfın birincisi, teneffüslerde okulun yaramazıydım!

Kökten gelen Avşar’lık, asker çocuğu olmak, biraz da tayinlerden kaynaklanan gezginlik, bizi gittiğimiz her yerde, alan hâkimiyeti mücadelesi yapmak zorunda bırakmıştı.

Trakya’da kızanlarla sonu “pes”le biten güreşler tutar; Sarıkamış’ta balalarla, sonu taş dövüşüne varan kovalamacalar oynardık.

Biz o zamanlar, bilye, topaç, saklambaç, çelik çomak devri çocuklarıydık.

Tahtadan kılıç, kavak dalından yay yapar; okların ucuna bükülmüş gazoz kapağı takardık.

Bahar aylarında komşu bahçelere koşar; ağaçlara tırmanır, daldan dala atlardık.

Yazları “Birdirbir” zevk vermezse, bağıra çağıra “Uzuneşek… Güvercin takla” oynardık.

Kış gelip de kar yağınca, Kurt yavruları gibi neşeye boğulurduk.

Yokuşları paylaşır, bulduğumuz her vasıtayla, dudaklarımız morarana kadar kayardık.

Vatan, millet, bayrak, Kuran, bizim aileden gelen kutsal değerlerimizdi.

70’lerde, Allah-u Teala’dan bir dilim ekmeğe kadar, üzerine yemin ettiğimiz bütün değerler, birer birer çiğnenmişti.

79’da, lise yıllarında Ocak’ta okuduğum “Gazi-Dervişlik” ve “Alp-Erenlik” bana bu yüzden cazip gelmişti.

Kimse bize: “Ya ilim- irfan… Ya kavga- dövüş!.. Seç birini!..” demeyecekti.

Çünkü, Allahsızlık silahlanmış, dalga dalga üzerimize gelmişti.

Tarihin bu noktası, kızıl fikir piçlerinin, yüzümüze doğru bakıp…
“Muhammed’in piçleri giremez!..” Diye haykırdığı yerdi.

Sanki bir el, ırmağına, pınarına, çayına, suyuna ilaç koymuş… Memleket delirmişti!

Affetmedik tabii…

Çocukluğumuzun bütün değerlerini, “kapitalist burjuvazinin oyunu” olarak anlatanları…

Allah’a küfredip bayrağa saldıranları…

Milletini yok sayıp, iktidar için bize namlu doğrultanları…

Analarımızın, bacılarımızın namusunu, sapık fikir macerasına meze yapmaya çalışanları…

Türk’ün beka ufkunu karartanları…
Hoş göremezdik!..

Onları en çok affetmeyenler de yiğitlikle dervişliği, gazilikle ermişliği, karakterinde toplayıp, kuvveden fiile geçiren “Taş Medreseliler”di.

Taş Medreseliler, mahallenin, erik toplarken, birdirbir oynarken, simit satarken kurşunlanan çocuklarıdır.

Taş Medreseliler, kardeş katillerinin yaktığı ihanet ateşini göğüslerinde söndürüp; bize sokakların ve okulların yolunu açanlardır.

Taş Medreseliler, bir eli Stalin’in öbür eli Mao’nun yakasında nefes nefese boğuşurken, sırtından hançerlenen vatan evlatlarıdır.

Aralarında cinayetten yargılananı, hapiste vurulanı, onbeş – yirmi yıl hapiste yatanı vardır.
Ama onlar sadece “ben”i öldürmüş; “benliği” mezara yollamışlardır.

Ahalinin “birey” olmak için midesine yol açtırdığı yıllarda, onlar, Allah için, bayrak için, vatan için yemeden içmeden kesilen, insan-ı kâmil Bozkurtlardır.

Bazen Taş Medreselilerin hayatıyla, Afrika kıtasının kaderi arasında bir benzerlik kurarım!

Hayır, zenciliği, köleliği, sistemin adaletsizliğini kastetmiyorum. O başka bir konudur.

Bence her Taş Medreseli tek başına bir “Afrika”dır.

Diğer kıtalar, özellikle de Avrupa ve Amerika, 1800’lerde üretken “genç nüfusları”yla kalkınıp zenginleşirken Afrika’nın gürbüz gençleri, esir alınarak “Yeni Dünya”ya taşınmıştır.

Yani Afrika’nın gençliği, Emperyalistler tarafından çalınmıştır.

Bu sistematik istikbal hırsızlığının bugünkü sonucu, “Afrika’nın fakir kalması”dır.

Bu sebeple, “ben” diye yaşayanların, kariyer eğitimini, emek yüklemesini, sermaye birikimini yaptıkları 80’li yıllarda, “biz” diyerek hapishaneye düşmüş Taş Medreselilerin sadece gençliği değil geleceği de sistem tarafından çalınmıştır.

Onlar kavga devrinin, ağır bedel ödeyen; ama Ülkücü terbiyeye uygun olarak şikâyet etmeyen, sızlanmayan, mağrur ve müşerref mağdurlarıdır.

Ülkücülerin güçlü olmasının, MHP’nin birlik ve beraberlik içinde iktidara yürümesinin en önemli sebeplerinden biri de budur.

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin özel sohbetlerinde ifade ettiği gibi…

Bir adım, üç adım, beş adım geride kalmış Ülküdaşlarımızı, namerde muhtaç olmaktan korumaktır.

Dün zindanlarda Taş Medreselilerin gençliğini ve geleceğini çalanlar, bugün MHP’yle, Ülkücülerle ve Liderle bu yüzden uğraşmaktadır.

Taş Medreseliler, Allah’ın rızası, Türk Milletinin bekası, Ülkücü Hareketin şanı için gençliğini, hürriyetini ve istikbalini feda etmiş yiğitlerdir.

Onlar, Ülkücülerin ağabeyleridir.
Taş Medreseli ağabeylerimi, eksilmeyen bir muhabbetle, günden güne artan bir minnet duygusu ve baki hürmetlerimle selamlıyorum.

Şükrü ALNIAÇIK

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ