Kazım Karabekir Paşa o sözü bugünler için söylemiş sanki: ‘Öyle puslu ki hava; şeytan bile ‘Müslüman’ mintanı giyiyor.

Birçok olayda karşımıza böyle bir manzara çıkıyor. Puslu havada her şey birbirine karışmış durumda… Piyasa, Müslüman mintanı giyen şeytanlarla dolu…

Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş’in hayatını kaybettiği saldırıcı sonucu, olaydan rol kapan ve olay için rol verilen kişilerin MHP ve Ülkü Ocaklarını kurumsal olarak hedef almasında şeytan izlerini görmek mümkündür. Bu şeytan kılıklılar bir acı yaşadığından, bir hassasiyet paylaştığından değil, bunlar siyasi ve kişisel menfaatleri için, mezar soygunculuğu yapacak karakterde oldukları için böyle davranmaktadır. Yeter ki bunlara menfaat de, anında ‘Düğün Evinin Tefçisi Ölü Evinin Yasçısı’ olurlar.

Döktükleri sadece timsah gözyaşıdır.

Bunları bugünlerde Halk TV, KRT TV, Flash TV, Tele1 gibi televizyon kanallarında görüyoruz. Bu televizyon kanallarının ortak özelliği CHP’nin maddi beslemesi, 6+HDP masasının hizmetkârı olmasıdır.

Ortada henüz aydınlanmamış bir olay var. Ölüm olan yerde elbette ailesinin, dostlarının, arkadaşlarının yaşadığı bir acı ve hüzün vardır. Bir de gördük ki âdeta mezar soyguncuları var… İP’in sünepeleri, ölüm istismarı yaparak sosyal medya üzerinden “Oyunuzu İP’e verin. Bize katılın” kampanyaları başlattılar. Bu istismarı öyle bir iğrenç noktaya getirdiler ki merhum Sinan Ateş’in acılı ailesi bile “Acımızı bir siyasi malzeme hâline getirmek, acımız üzerinden siyasi hesaplaşma yapmak isteyenlerden istirhamımız, ellerini vicdanlarına koymaları, acımıza saygı duymalarıdır” açıklamasını yapma mecburiyetinde kaldı.

Bu yazıyı aslında kaleme alma nedenlerimden biri de Yavuz Selim Demirağ isimli sözde gazeteci bir şahsın Halk TV, KRT TV, Flash TV, Tele1 gibi televizyon kanallarını kapı kapı gezerek, iç yüzü ve arka planı aydınlanmamış bu olayı manipüle etmek adına figüranlık yapması olmuştur. Yalan, iftira, kara propaganda, manipülasyon ne varsa hepsini silah olarak kullanıp, MHP ve Ülkü Ocaklarına saldırmaktadır. Bu görevi ona kim vermiştir?

Çünkü Yavuz Selim Demirağ’ın sicili hiç şiddet, ölüm üzerinden nutuklar atmasına cevaz vermemektedir.

Geçmişte medyaya da yansıyan aile içi şiddet olayında Yavuz Selim Demirağ ile ilgili çıkan şu haberi hafızası iyi olanlar hatırlayacaktır:

 

BAŞINA GELMEYEN ŞİDDET KALMADI

Gazeteci Yazar Yavuz Selim Demirağ ile birlikte yaşayan G. Ç., Demirağ’dan şiddet görünce şikayetçi olarak mahkemeye başvurdu. Şiddete maruz kalan, vücudunda sigara söndürülen ve en son bıçaklanan G.Ç.’nin şikayeti üzerine açılan davada Demirağ’ın 1 yıl uzaklaştırma cezası para cezasına çevrildi. Ancak Çağlar’ın çilesi bitmedi. Ölüm tehditleri almaya devam ettiğini söyleyen G. Ç., “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na başvurdum. Ancak benimle ilgilenen olmadı. Hayati tehlikem var“ dedi.

Ankara’da birlikte yaşadığı gazeteci yazar Selim Yavuz Demirağ ile yaşadıklarını anlatan G.Ç: “Yavuz Selim Demirağ’la 27 sene nikâhsız olarak yaşadım. İlk zamanlar çok güzel anlaşıyorduk, ondan bir çocuğum oldu. Çocuğun kendisinden olduğunu kimse duymasın diye bana baskı uyguluyordu. Yaklaşık beş sene önce bana şiddet uygulamaya başladı. Her akşam alkol alıp beni sopalarla dövüyordu, başımdan rakı döküyordu. Boğazıma bıçak dayayıp, vücudumun çeşitli yerlerine sigara söndürdü. Korkumdan sesimi bile çıkartmıyordum. Ben yaşarken sesimin duyulmasını istiyorum, öldükten sonra kamuoyu beni konuşmasın.” Davanın ardından korkarak yaşamaktan bıktığını söyleyen G. Ç. : “Bütün bu olanlardan sonra maddi ve manevi neyim varsa kaybettim. Ailem, arkadaşlarım hepsi bana sırtını döndü. Sanki her şeyin sorumlusu benmişim gibi beni suçlamaya başladılar. Oğlumla yapayalnız kaldım. Devlet bana koruma verdi ama adam beni öldürdükten sonra koruma gelse neye yarar.”

***

Bu yazıyı okuyan bazı ahmaklar, bu hadiseyi “Onun aile içinde yaşadığı özel olayları” olarak değerlendirebilir. Medyaya yansıdığı için onun özeli olmaktan çıkmıştır. Ailesine bu şiddeti uygulayanın, şiddet üzerinden ahkâm kesmesi pervasız bir ikiyüzlülük değil midir?

Ekran ekran gezdiği CHP beslemesi televizyon kanallarında MHP ve Ülkü Ocaklarına hayâsız iftiralar atan Yavuz Selim Demirağ’la ilgili asıl örneğe gelmek istiyorum.

Ben bu şahıs hakkında yaklaşık 1 ay önce “Meral’in yazarından sazlı-türkülü Demirtaş hikâyeleri!” başlıklı bir yazı yazmış ve onun Bir kere bağlama çalan adamdan, türkü söyleyen adamdan zarar gelmez. Selahattin Demirtaş’ın ben türkülerini dinledim, bağlamasını dinledim. HDP’nin Türkiye partisi olması yolunda çok ciddi adımlar attı. Ben Selahattin Demirtaş’ın son dönemlerdeki açıklamalarını tarihi buluyorum” açıklamalarını değerlendirmiştim.

Hendek-Çukur olaylarında “Şanlı direniş gösteriyoruz. Bu direniş kazanacaktır. Böyle hendek, çukur diyerek küçümsemeye çalışanlar da dönüp tarihe baksınlar.”,

 “Hendek kazanların ellerinden öpüyorum.”

“Gençler hendek kazıyormuş, halk barikat kuruyormuş. Başka bir yol gösterin, onu yapsınlar.”

“Gazetelerine bir bakın. Büyük temizlik operasyonuymuş. Silip süpürme operasyonuymuş. Siz kimsiniz ya? Kimi nereden süpürüyorsunuz? Siz ancak bu toprakların kanalizasyonunu temizlersiniz. Başka da bir şeyi temizleyemezsiniz.”

“Bugün küçümsediğiniz barikat, hendek dediğiniz şey darbeye karşı direniştir. Darbe yapılmıştır. Buna karşı toplum sessiz mi kalacak?” sözleriyle PKK’lı teröristleri azmettirerek 793 askerimizi, polisimizi şehit ettiren, yüzlerce sivilin ölümünde başrol oynayan terörist Demirtaş’ı CHP’nin gözüne girmek için böyle cilalayan ve kara propaganda alçaklığında sınır tanımayan Yavuz Selim Demirağ, yaşanan olaylar üzerinden MHP’ye yönelik çukurluğu tescilli cümleler kurabiliyor.

PKK’lı azmettirici teröristleri övgülere boğma alçaklığına imza atan Yavuz Selim Demirağ, çıktığı televizyon programlarında da MHP’yi mafya ve çete partisi gösterme alçaklığından da geri durmamaktadır.

Ailesine uyguladığı şiddet ve Demirtaş gibi azmettirici PKK’lı teröristleri övme siciliyle tanıdığımız birisini CHP televizyonlarında mezar soyguncusu gibi ve MHP’ye saldırı için kullananlar sadece kendilerini rezil etmektedir. Gerçi “CHP televizyonlarında böyle bir tipi kullanıyorlar” diye eleştiriyoruz, CHP’nin başındaki Kandil ve Pensilvanya stepnesi ondan farklı mı?

Yüzlerce kişinin azmettirici katili için “Demirtaş serbest bırakılmalı, onu CHP iktidarında özgürlüğüne kavuşturacağız, Türkiye’yi Demirtaş ile inşa edeceğiz” diyen Kemal Kılıçdaroğlu bile son yaşanan olaylar üzerinden MHP’ye yönelik ahkâm kesebiliyor.

Yavuz Selim Demirağ’ı hangi kripto damar yönlendirmekte ve onu figüran olarak kullanmaktadır? MHP ve Ülkü Ocaklarını yıpratmak için ona bir doğru söyletiyor gibi yapıp, niye yanına 30 yalanı, iftirayı ekletiyorlar? Emniyet içinde ona bunu yaptıran kripto bir damar mı vardır?

Şu hazin sona bakın ki, bir zamanlar Ramiz Ongun ağzındaki sigarayı gösterip yakmaları için “Meşgul olun” dediğinde çakmağı ilk çakan Yavuz Selim Demirağ, CHP’nin televizyon kanalında figüranlık yapıyor, Ramiz Ongun ise Anayasa’nın ilk dört maddesini değiştireceğini söyleyen Ali Babacan’ın veba saçan partisinde danışmanlık yapıyor. Bu nasıl bir savrulma böyle?

Böyle adamlar, bu puslu havada MHP’ye yönelik her türlü oyunda rolünü almaz mı?

Yavuz Selim Demirağ da kendine verilen yahut kendi kaptığı rolünü oynamaktadır.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli “Fiyatını kuruşu kuruşuna hesapladığımız, ancak beş kuruş bile etmeyecek değerde olanların oyunlarına, duygu sömürülerine, tahrik ve tacizlerine asla boyun eğmeyeceğiz” derken bu ve benzeri rolleri oynayanlara uyarıda bulunmaktadır.

Puslu hava dağıldığında oyunlar deşifre edilecek, yüzlerdeki maskeler düşürülecektir.

Yaşanan olayların önü-arkası-sağı-solu aydınlandığında “Suskunluğun asaleti” elbette gereken eylem ve söylemi gerçekleştirecektir. Emniyet ve yargı olayları en ince ayrıntısına kadar aydınlattığında, olayların teşhisi ve sonucu daha rahatlıkla görülecektir.

Olaylar karşısında samimi duygularla davrananlar, puslu havalardaki şeytanlara dikkat etmelidir.

Mezar soyguncuları ganimet peşinde koşar. Acıları, ölümleri siyasi ganimete çevirmeye çalışanlar şeytan suretinde ortada dolaşmaktadır. Bu ara CHP televizyonlarında kendilerini bol bol görebilirsiniz.

On binlerce insanı öldürmüş terör örgütleriyle kol kola gezen Kandil stepnelerinin MHP’ye vereceği ne bir akıl ne de bir yol haritası vardır. MHP dualı bir harekettir. Duası da güçlüdür.

“Kurt Kışı Geçirir Ama Yediği Ayazı Unutmaz” derken hafızasının derinliğini, dostunun-düşmanının duruşunu işaret ettiğini de kimse unutmamalıdır.

Ne demişler: Kurtların sessiz kaldığı yerde itler, çakallar volta atar. Ama bilmezler ki; o sessizliği bozarsa kıyamet kopar.