ÖLÜMÜ HATIRLAMAK

Sıtkı Şeremetli

İnsan hayatını derinden etkileyen en önemli gerçeklerden biri de ölümdür. Nice insanların ölüm karşısında dizlerinin bağı çözülür. Onu (ölümü) yok olma olarak değerlendirir. Halbûki ölüm biz Müslümanlar için bir âlemden diğerine geçiştir. Mevlana’nın ifadesi ile “sevgiliye kavuşma” anıdır. Hz. Peygamber (sav) Efendimiz son anlarında “refik-i ala’ya”, yani “en yüce dosta” diyerek bu dünyadan ayrılmıştır.
Kur’an-ı Kerimde Cenâb-ı Allah: “Her can ölümü tadacaktır. Denemek için sizi kötü ve iyi durumlarla imtihan ederiz. Sonunda bize geleceksiniz.” (Enbiyâ 35) buyurmaktadır. Yine Resûlullah’ın kızı Zeynep çocuğu ölmek üzere iken peygamber babasına bir adam göndererek, hemen gelmesini istedi. Resûlullah (s.a.v) haber getiren kimseye: ”Ona dön ve şunu bildir ki, alan da veren de Allah’tır. Onun katında her şeyin belli bir eceli vardır. Sabretsin ve ecrini Allah’tan beklesin” buyurmuştur. (Buhârî, Cenâiz 33)
Ölüm bize çok uzak değildir. Ecelleri takdir eden Allah onun tam vaktini gizlemiş, ama gaflete düşmemiz için de alâmetlerini göstermiştir. Hastalık, yaşlılık, günün sonu, mevsimler, çevremizdeki vefat haberleri vb. hepsi bize birer uyarıdır. Fakat dünya meşgalesi gözlerimize perde indirmekte ve bize ölüm gerçeğini unutturmaktadır.
Ölüm esasında korkulacak bir hadise değildir. Bizim için önemli olan ebedi âleme hazırlı olarak gitmek esas olmalıdır. Nasıl bu dünyada rızkımızı temin etmek için çalışıyorsak ebedi yurdumuz içinde manevi rızkımızı ve sermayemizi kazanmanın gayreti içinde olmalıyız. Bu cihetten en önemli sermayemiz sağlam bir iman, salih amellerle dolu bir amel defteri ve arkamızdan dua eden hayırlı bir nesil bırakmak olmalıdır. Bu sebeple ölümden değil, bu dünyadan imansız gitmekten, amel defteri günahlarla dolu olmaktan korkmalıyız.
Ümmü Seleme (r.a)’dan rivayet edildiğine göre şöyle dedi: Resûlullah (s.a.v), (vefat etmiş olan) Ebû Seleme’nin yanına girdi. Gözleri açık kalmıştı, onları kapattı. Sonra şöyle buyurdu: “Ruh çıkınca gözler onu izler”. Tam bu sırada Ebû Seleme’nin aile fertlerinden bazıları bağıra–çağıra ağlamaya başladılar. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v); “Kendinize hayırdan başka bir şeyle dua etmeyin. Çünkü melekler dualarınıza âmin derler” buyurdu. Sonra şöyle dua etti: “Allah’ım! Ebû Seleme’yi bağışla. Derecesini hidâyete ermişler seviyesine yükselt! Geride bıraktıkları için de sen ona vekil ol! Ey âlemlerin Rabbı! Bizi de onu da bağışla!. Kabrini genişlet ve nurla doldur!” (Müslim, Cenâiz 7)
Ölen mümin kardeşlerimize karşı bazı görevlerimiz vardır. Eğer ölüm anına şahitlik ediyorsak öncelikle kendimiz sabırlı ve metanetli olmalıyız. Biliyorsak başında Yasin-i Şerif vb. okumalı, ona istiğfar talebinde bulunmalı ve sevdiği biri tarafından kelime-i şahadet kendisine zorlamadan telkin edilmelidir. Bu esnada bedeni sağ yanı üzere kıbleye çevrilir, yüzü kıbleyi görecek şekilde başının altına bir şeyler konur. Ruh bedenden çıkıp ölüm vaki olunca bunu gören ve duyanların “İnne lillahi ve inne ileyhi raciun = Hepimiz Allah’dan geldik ve Allah’a döneceğiz” sözünü söylemeli, yani istirca da bulunmalıyız. Kişi ölünce gözleri kapatılır, çenesi bağlanır ve üzerine örtü konur.
Bundan sonra cenaze yıkanma ve kefenlenme için hazır edilir. Usulüne uygun olarak ehil biri tarafından yıkanır ve kefenlenir. Yıkanır ve kefenlenirken mahremiyet kurallarına dikkat edilir. Bu işler bitirildikten sonra cenazenin bekletilmesi doğru değildir. Bir an önce namazı kılınıp defin işleminin yapılması gerekir. Ebû Hüreyre (r.a)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Cenazeyi süratli taşıyın. Eğer o iyi bir kişi ise, bu onun için bir hayırdır; onu bir an evvel kabirdeki hayır ve sevabına kavuşturmuş olursunuz. Yok eğer iyi bir kişi değilse, bu da bir şerdir; onu çabucak omuzlarınızdan atmış olursunuz. ” (Buhârî, Cenâiz 52)
Müslümanların en önemli görevlerinden biri de cenaze namazına iştirak etmek ve merhuma helallik verip dua etmektir. Resûlullah (s.a.v): “Kim, sevabına inanarak, karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek bir Müslüman cenazesi ile birlikte gider ve namazı kılınıp gömülünceye kadar beklerse, her biri Uhud dağı kadar olan iki kırat sevapla döner. Kim de cenaze namazını kılar, defnolunmadan önce ayrılırsa bir kırat sevapla döner.” (Buhârî, İmân 35) buyurmuştur. Yine ölenin borçlarını ödemek te Hz. Peygamber (sav) Efendimizin bir sünnetidir.
Ölenin arkasından konuşmak, mezarlıkları sohbet ortamına çevirmek doğru değildir. Bir de cenazeye çiçek veya çelenk göndermenin, arkasından alkışlamanın ölene bir faydası yoktur. Ölenin namazına iştirak etmek ve arkasından bir fatiha okumak, bir dua etmek; bir araba dolusu çiçek göndermekten evladır.
Ölüm hayatın en büyük gerçeğidir. İnsanın elindeki imkânlar ne olursa olsun ölüm karşısında aciz ve çaresizdir. Kur’an-ı Kerim de: “Şöyle de: “Biliniz ki, kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm, muhakkak gelip size çatacaktır. Sonra akıl ve duyularla idrak edilemeyeni de edileni de bilen Allah’a döndürüleceksiniz, O da size yapıp etmiş olduklarınızı bildirecektir.” (Cuma; ? buyurulmaktadır.
Müslüman olarak derdimiz nerede, nasıl ve ne zaman öleceğimiz değildir. Derdimiz imanımızı şeytana çaldırmadan ölebilmektir. Derdimiz ahirete yüzü kara gitmemektir. Fani dünyadan ayrılsak bile arkamızdan hayır ve dua alabilmektir. Hayırlı eserler bırakabilmektir.
Allah’ım! Bize bir ömür senin rızana uygun yaşamayı, son nefeslerde salavat ve kelime-i şahadetlerle, başucumuz da Kur’an-ı Kerim okunarak emaneti teslim etmeyi nasip et. Amin!
İzzet ALTINTAŞ / İl Vaizi
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ