Ölçü(Ahmet ŞAFAK)

Sıtkı Şeremetli

Ölçü

Sanatçı öncelikle vatandaştır.

Vatandaş, anayasa ile sabit konuşma hürriyeti çerçevesinde konuşacaktır.

Mesele sanatçının konuşması değil, sözlerinin nereye gideceğini kestirip kestirmemesidir.

Sanatçının vatandaş sorumluluğu ile konuşması her açıdan önem taşır.

Sorumluluk duygusu insanı ölçüyle buluşturur.

Halkın önünde sanatıyla, aydın birikimi ile şöhrete ulaşmış simalar, kamuoyunun hassasiyetini gözden uzak tutmazlar.

Sanat toparlayıcıdır.

Şiir, resim, kitap, müzik, tiyatro ölçünün biçimlenmiş halidir.

Ölçü yoksa sanat var diyemeyiz.

Ölçü estetiktir, simetriktir ve etiktir.

Medeniyet, matematik ve sanatın izdivacı ile oluşurken dengeyi ölçü kurar.

Ölçülü olmak insana ister istemez bir mesuliyet yükler.

Gidişata yönelik muhalif tavır da ölçülü bir anlayışla sergilenir.

Hakarete meyletmeden, şiddeti vazetmeden, toplumu belli görüşler ve aidiyetler etrafında kutuplaştırmadan ortak bileşenlerde buluşturmak herkesin ödevi olduğu gibi sanatçının da ödevidir.

Sanatçı, sorumluluktan uzak varlık değildir. Haddizatında hiçbir sanatçı sorumsuz olarak görülmek istemez. “Sanatçıdır, ne yapsa yeridir” anlayışı en çok sanatçıyı üzer. Oyuncu da, şair de, yazar da sözünün ciddiye alınmasını bekler. Çünkü sanatçı vatandaştır ve vatandaş fikri olan, toplumun gidişatına olumlu katkı yapan böylece cemiyetin düzenini temsil eden temel kimliktir.

Sanat durağan bir kavram değildir. Hayatın en naif bölümü olan duygu dünyasına hitap eder. Ve bu hitap topluma dokunur. Napolyon bu sebeple, Elbe adasından yeniden Fransa’ya dönme hazırlığı yaparken kurmaylarına, “Bana ya on bin asker bulun ya da on marş yazdırıp getirin” der.

Sizi Ev Sahibi Yapacak Öneriler AND PASTEL’DE Hemen teslim avantajıyla size özel ödeme planını seçin!
performanceNative
J.David Salinger’i örnek vermek isterim. Meşhur eseri, “Çavdar Tarlasında Çocuklar” kitabını okuyanlar bilir.

Bu eser, Salinger’i şöhret yapmıştır ama yazar bu eser yüzünden neredeyse hayata küsmüştür.

Neden mi?

Çünkü kitap büyük bir talihsizlik eseri üç cinai vaka ile ilişkilendirilmiştir. Katillerden biri, kitabın baş kahramanı Holden Caulfield’i örnek aldığını söylemiştir. Halbuki “Çavdar Tarlasında Cinayet” romanı bir cani hikayesi değildir. Kitabın kahramanı ikiyüzlülükten, sahte tavırlardan nefret eden bir tiptir.

Nefret eden yani öfkeyi donanmış biri.

Üç olayda kitabın polis kayıtlarına geçmesi Salinger için olağanüstü travmadır; biyografisinin anlatıldığı filmde Salinger’in bu olaylardan çok etkilendiği söylenir.

İnzivaya çekilir; gözlerden uzak yaşar.

Milyonlarca satan “Çavdar Tarlasında Çocuklar” hala Amerika’da ve dünyada en çok okunan kitaplar arasındadır.

Mel Gibson’un başrolünü Julia Roberts’la paylaştığı “Komplo Teorisi” filminde şüpheciliği ile öne çıkan baş karakterin kütüphanesinde kamera bu kitaba odaklanır.

Görünen o ki D.Salinger, reklamın iyisi, kötüsü olmaz dememiş eserinin hangi saikle şiddeti çağrıştırdığı üzerine mesuliyet muhasebesi yapmış.

Son zamanlarda kamuoyu dediğimiz görünür, bilinir sahnede öfke başroldedir. Son elli yılı terör baskısıyla geçen, binlerce evladını bölücü teröre kurban veren ve hala kuşatma ile karşı karşıya kalan bir ülkede aydınların, seçkinlerin milli kamuoyu oluşturmak yolunda çaba sarf etmeleri çok önemli.

Ekranlardan taşan öfke, maksadını aşan sözler havada dağılıp gitmiyor.

Öfke dili yerine, Türkiye’nin hassas durumunu kavrayan bir sorumluluk diline muhtacız.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ