Türk milleti 10 ilde yaşadığı deprem felaketi sonrası acılarını sarmak, geride kalan yürekleri ısıtmak için seferberlik hâlindedir. Türkiye’deki yardım seferberliği ve dünya devletlerinin yardım için gösterdiği duyarlılık bu acıları en kısa zamanda saracağımızı göstermektedir. Giden on binlerce can yüreğimizde sızı, geride kalan canlar ise hem onların emaneti hem de yüreğimizin başköşesidir.

Enkazlar ortadan kalktığında, yaralar adım adım sarıldığında da ilk işimizin deprem bölgesi olan ülkemizde bundan sonra yaşanabilecek depremlere karşı alınacak önlemler olduğu çok net anlaşılmıştır. Yeni acılar yaşamamak için ilk işimizin depremler için hayati önlemler almak olduğunu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Yıkılan binaların yüzde 98’i 1999 öncesi yapılmış” şeklinde verdiği bilgiden çok net anlamaktayız. Deprem bölgesinde devletin yaptığı TOKİ binalarından bir tanesinin yıkılmamış olması ise önemli bir önlemin örneği olarak önümüzde durmaktadır. Deprem bölgesinde TOKİ binalarında oturan insanların devletimize duası ve minnettarlığı oldukça yüksektir. Hakkını yemeyelim helali, haramı bilen, işini hakkıyla ve liyakat ölçüsünde yapan müteahhitler de deprem bölgesinde yaptıkları sağlam binalarının yıkılmayışını hüzün karışık vicdanlı duruşla göstermişlerdir. Malzemeden çalmayan ve deprem yönetmenliğine uygun yaptıkları binalar, bugün hem birçok canı hem de kendilerinin öbür dünyasını kurtarmıştır. Depremin ilk günü yurt dışına kaçmaya çalışan müteahhitlerin her iki dünyası artık kararmıştır. Vicdan azabı artık onların yakasını bırakmayacaktır. Depremde hayatını kaybeden her insan onların rüyalarında kâbus olacaktır. Bu dünyada çok para kazanmak için malzemeden çalanların öbür dünyada yatacak yeri olur mu? Toprak bile onları kabul etmeyecektir. Geride kalan yetimlerin, öksüzlerin ahı, evlatlarını kaybetmiş anaların, babaların bedduası onları kahredecektir. Onların ‘Rabb’im bunları kahru perişan eylesin’ duaları karşılıksız kalmayacaktır.

Depremde yıkılan öyle binalar var ki enkazda beton yığını yerine tuz-buz olmuş bir enkaz hâli vardır. Bina yıkılınca bildiğiniz toz olmuş. Ne bir beton görüntüsü var, ne de inşaat enkazına yansıyan betonla bütünleşmiş bir demir yığını… Ekran karşısından baktığımızda bile malzemeden nasıl çalındığı ayan beyan ortadadır. O evleri yapan müteahhit ve zamanında müsaade eden, onay veren hangi yetkili varsa inanın onlar cinayetten yargılanmalıdır. Son dönem devletimizin yaptığı TOKİ binalarının ve liyakatle işini yapan müteahhitlerin yaptığı binaların depremde sapasağlam durması, hiçbir can kaybına vesile olmaması çok önemlidir. Türkiye’de deprem bölgesi olan neresi varsa, geçmişte orada yapılan tüm binalar sıfırdan kontrol edilip liyakatli ellere teslim edilmelidir. Yıkılması gereken ne kadar bina varsa tespit edilip yıkılmalı ve yeniden imar ölçüsünde vatandaşlarımız o binalara taşınmalıdır.

Yüce Allah’ın ve İslam’ın temel ölçüsü de, kaliteli devlet ve toplumlar için temel kural da bir işi ehline emanet etmektir.

Yüce Allah’ın  “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir” (Nisâ, 58) ve “(Biz emaneti [dinin emir ve yasaklarını], göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.) [Ahzab 72]” emri, yine Peygamber Efendimizin bu ayet-i kerime ışığında ortaya koyduğu hadis-i şerifler işi ehline vermeyi, liyakat sahipleriyle hareket etmeyi işaret etmektedir.

Hadis-i şeriflerde de buyruluyor ki:
(İş ehli olmayana [layık olmayana] tevdi edildiği [verildiği] zaman, kıyameti bekle.) [Buhari]

(Emanet zayi edildiğinde kıyametin kopmasını bekleyin. “Ya Resulallah, emanetin zayi edilmesi nasıl olur?” denince, (Görev ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin) buyurdu. (Buhari)

(Allah yolunda savaş, bütün günahların affına sebeptir. Fakat emanete hıyanetin affına sebep olmaz. Allah yolunda öldürülen kimse, kıyamette, emaneti ödemeyince cehenneme atılır.) [Beyheki]

(Emanete riayet etmeyenin imanı yoktur. Onun namazı da, zekâtı da kabul olmaz.) [Bezzar]

Yaradan’ın emirleri böyle iken, emanete sahip çıkmayanlar, liyakatten uzak davrananlar bundan önce olduğu gibi, bu deprem felaketinde de on binlerce insanımızın hayatını kaybetmesinde ve yaralanmasında büyük pay sahibi olmuşlardır.

Dünyanın birçok ülkesinde olan deprem doğanın kaderi ama depreme karşı önlem almak asla kaderle açıklanamaz. Çünkü görüldüğü gibi İslam’ın temel ölçüsü işin ehline verilmesi ve liyakat üzerinedir. Deprem bölgesinde son yıllarda yapılan ama bir tanesi yıkılmayan TOKİ evleri, deprem bölgesinde bazı müteahhitlerin yapmış olduğu binaların yıkılmaması bir ölçü olmalı ve bundan sonra bu ölçüler ışığında şehirler yeniden imar edilmelidir. İşi ehline vermek ve liyakat tek ölçü olmalıdır.

Türk devleti ve hükümeti yaşanmış deprem felaketinin yaralarını sardıktan sonra, fay hatlarının yoğunlaştığı illerimizde yoğun bir tedbir ve önlem çalışmalarına girmelidir. Bilim adamlarının deprem konusunda yoğunlaştığı İstanbul ilimizin de yoğun nüfusu göz önüne alınarak daha hızlı ve sıklaştırılmış tedbir ve önlemler bir an önce alınmalıdır.

Türkiye’nin deprem bölgelerindeki önlemleri için Türk ve yabancı bilim adamlarıyla, alanında uzman kişilerle yapacağı bir “Deprem Kurultayı” ve oradan çıkacak tedbir ve önlemlerin ivedilikle uygulanmasının geleceğimizde birçok acıyı önleyeceğini düşünüyorum. İşi ehline verme ve liyakatli davranma Allah’ın emridir. Uygulamak ise kullarına düşüyor. Geç kalmayalım, ağırdan almayalım…

Günümüzün yaralarını devlet-millet bütünleşmesiyle saracağız. Yeni yaralar açmamak için önlemleri alacağız.