FETİH/İzzet ALTINTAŞ / İl Vaizi

Sıtkı Şeremetli

FETİH
Fetih ( فَتَحَ ) bir şeyi açmak, kapalı durumdan kurtarmak, öncülük etmek, zafer elde etmek gibi manalara muhtevidir. Bu sebeple İslam da fetihlerin amacı toprak ele geçirmek, ganimet elde etmek vb. değildir. Esas hedef kalpleri küfürden kurtarmaktır. Fethedilen topraklara İslam’ın adalet ve merhamet dolu sesini duyurmaktır.
Bu anlamda tarihimiz nice fetih ve zaferlerle doludur. Ecdadımız ilk önce 1071 tarihinde üzerinde yaşadığımız ve ebedi yurdumuz ilan ettiğimiz Anadolu topraklarını fethetmiştir. Bu fetihlerin arkasından Anadolu, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli gibi nice gönül erlerinin yetiştiği topraklar olmuştur. Camileri, medreseleri, hanları, hamamları ve daha nice eserleri ile medeniyetin ışığını zirvelere taşımışlardır.
Türk-İslam tarihindeki fetihlerin içinde İstanbul Fethi’nin ayrı yeri ve önemi vardır. İstanbul’un fethi sadece dönemine damga vurmamış, günümüze değin etkileri var olagelmiştir. Öyle görünüyor ki kıyamete kadar da devam edecektir. Çünkü İstanbul’un fethi insanı arenalarda aslanların önüne yem olarak atan, insanı insanla dövüştürüp onun ölümünden zevk alacak kadar canileşen karanlık bir devrin bu topraklarda sona ermesidir.
İstanbul’un fethi iki zihniyetin mücadelesinin bir neticesidir. Bir tarafta tevhidden sapmanın bir yansıması olarak zalimleşen insan, diğer yanda tevhidin aydınlığında adalet ve merhamet zırhını kuşanan insan vardır. Ortadoks Bizans halkı ibadet ve yaşayışlarında özgür olabilmek için o günün koşullarında “ Şehirde latin külahı görmektense, Türk sarığını görmeyi yeğlerim” ifadesi adalet ve merhamet beklentisinin dışa vurumudur.
Hz. Peygamber (sav) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde “İstanbul fethedilecektir. Onu fethedecek olan kumandan ne güzel kumandan ve onun ordusu ne güzel ordudur.” (El-Hâkim, el-Müstedrek, 4:422) buyurmuşlardır.
Bu nebevi müjdeye nail olmak için İslam’ın ilk dönemlerinden başlamak üzere tarihte 20. üzerinde İstanbul’a İslam orduları fetih girişiminde bulunmuşlardır. Hatta Hz. Peygamber (sav) Efendimize ev sahipliği yapmış olan Ebu Eyüp El-Ensari ilerlemiş yaşına rağmen sefere iştirak etmiş ve surların dibinde şehit düşmüştür. İstanbul’u fethetmek için gelen (Hicrî 48 -Mîlâdî 668) ilk orduda 63 kadar sahabe-i kiramın varlığından bahsedilmektedir. Bugün aziz İstanbul’da bu seferlerin hatırası olarak 29 tane sahabe kabri veya makamı bulunmaktadır.
İstanbul’un fethi yıllar sonra Akşemseddin Hazretlerinin talebesi Osmanlı Sultanı, Fatih Sultan Mehmet ( Hicrî 48 Mîlâdî 668) Hazretlerine nasip olmuştur. Böylece Fatih ve ordusu Hz. Peygamber (sav) Efendimizin müjdesine nail olmuştur.
İstanbul Akşemseddin Hazretleri gibi kalp sultanlarının ilim ve duaları, Fatih Sultan gibi cesaret ve kılıç orduları sayesinde bir İslam şehri olmuştur. Bu da ilim gücü ile kılıç gücünün müşterek zaferidir.
22 yaşlarındaki genç sultan bir fatih olarak şehre girdiğinde kendisine sevgi gösterisinde bulunanlar ellerinde ki çiçekleri padişah olduklarını düşünerek hocası Akşemseddin’e uzatınca O’da gerçek padişahı işaret ediyor. Fakat ne büyük bir yücelik ve tevazu sahibi ki, kendine çiçek sunanlara “Gidiniz, yine ona gidiniz. Sultan Mehmet benim, ama o benim hocamdır. Şehrin manevi fatihidir” diyerek yine hocasına yönlendiriyordu.
İstanbul’un fethi irade ve azmin zaferdir. Zaferi bahane üretenler değil, bütün olumsuzluklara rağmen aklını kullanıp gemileri karadan yürütenler kazanır. Zaferi bölük pörçük hareket edenler değil, hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılanlar ve birlik ve beraberlik içinde hareket edenler kazanır.
İstanbul’un fethinin en önemli simgesel tarafı Ulubatlı Hasan’ın surlara bayrak dikmesi kadar, Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifinde mübarek ezanların okunması, birlik ve beraberliğimizin en önemli harcı olan namazların kılınması ve iman kardeşliğinin cami duvarları gibi hayatımızda neşv-ü nema bulmasıdır. Bu anlamda İstanbul’un manevi tapusu okunan ezanlar ve hilali göğe yükselten camilerdir.
Şu unutulmamalıdır ki; İstanbul sıradan bir şehir değildir. Hz. Peygamber (sav) Efendimizin fethine işaret ederek övdüğü, cihan sultanı Fatih’ in emaneti olan bir şehirdir. Bu sebeple İstanbul’un maddi ve manevi mirasına sahip çıkmakta günümüzün Müslümanların sorumluluğundadır. Özellikle de gençlerimizin bu hadiseden kendilerine büyük dersler çıkarmaları ve ibret almaları gereği ortadır.
Bu vesile ile 29 Mayıs 1453 günü İstanbul’u fethederek bize emanet eden Fatih Sultan Mehmet başta olmak üzere tüm zafer ve fetihlerin arkasındaki gerçek kahramanlar olan aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah’dan rahmet diliyorum.
İzzet ALTINTAŞ / İl Vaizi
Bir ayakta, açık hava ve yazı görseli olabilir
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ