Doğrular düz iken fitne cazibelidir

Sıtkı Şeremetli

Doğrular düz iken fitne cazibelidir

Ülkenin gelişimi için sadece iktidarların yürüttüğü politikalar mı etkilidir? Yoksa topyekûn bir mücadele mi gereklidir? Bir ülkenin gelişebilmesi için, siyasi irade ve ekonomik güç kadar tarihi, kültürel yayılımı, felsefesi, sanatsal düzeyi ve benzeri öğeler de oldukça etkilidir.*** Ama gelin görün ki memlekette her alanda hırçın bir siyaset ile kendimizle kavga içerisindeyiz. Kendiyle kavga eden, her koşulda mağluptur. *Kendimize mağlup iken, küresel arenada nasıl galip olabiliriz…

Bir milletin varlık tanımı tarihiyle yapılır. Kültürü, felsefesi, sanatı, kimliği tüm doğrularıyla tarihinde yazılmıştır. Tarihçilerimiz, nice meydanlardan zafer ile çıkıp, şan ile yazılan tarihimizi anlatırken savaş meydanı kurup bizi bizle savaştırıyor. *Tarihin haykırdığı doğrularımızın değil, tarihteki düşmanın fısıldadığı fitnenin elçisi oluyorlar. Tarihi bir siyaset meydanına çeviriyoruz, dün düşmanlarımıza karşı aynı cephede savaşmış kahramanlarımızı bugün karşı karşıya getiriyoruz. Tarihi bütünüyle sahiplenemiyoruz. Çünkü tarihçilerimiz genellikle tarihle ve birbirleriyle bir kavga içerisinde… Bir bütün olan tarihi bölücü bir zihniyetle ele alıyorlar. *Cihanın göbeğine can ile yazılan destansı tarihimize yaslanıp çağ içinde büyük bir sıçrayış göstermemiz gerekirken biz, tarihimizle boğuşuyoruz. Biz kendi tarihimizi sahiplenmedikçe, tarihsel hafızasında yer ettiğimiz düşmanlar, içlerinde ukde olarak kalan tarihi yok sayıyor, bizi yok sayıyor. Geçmişte kazandığımız zaferleri bugün mağlubiyetlerle takas ediyoruz yani. Maalesef güçlü bir tarihe sahipken güçsüzleştirilen bir savunmamız var.

Tarihimize baktığımızda bilimin ve felsefenin öncüleriyle karşılaşırken biz kendi ilim insanlarımızı tarihe gömüp dünyanın dayattığı adamları yüceltme peşindeyiz. Türklüğe gerçekliğin aksine göçebe, yobaz bir tavır biçmişiz. Düşman gözünde dahi bu kadar küçülmemişiz belki de, tarih bizi düşman gözünde yüceltmiş ancak bugünkü tarihçilerimiz bizi düşman gözünde alçaltıyor. İç kavgayı, hırsı, egoyu bırakıp da tarihi kucaklayarak cihana seslenemiyoruz çünkü serzenişlerimiz hep kendimize, dün ile kavgamız bitmiyor. Öyle ki bugünün siyaseti de hep dün üzerine.. Yarınlar için bir söylem yok. Muhalefete dikkat edin, söylemlerinin %99’u dünün kavgası, %1’i ise “bekâra karı boşamak kolaydır” dedirten uçuklukta vaatler… Tarihle kavgalı olduğumuz gibi bugüne ve yarına da düşmanız, gelişim için diye başlanan tüm eleştiriler kaos fitili… Dünü bütünüyle kabullenemediğimiz yetmediği gibi bu günü de kabullenemiyoruz. Gelişim cümleleri, eleştirileri sanki gelişmek için değil de gelişimi engellemek için kuruluyor. Milli kalkınma hedefleri ile girişilen bilimsel ve teknolojik faaliyetler alkışlar yerine hep eleştirilerle karşılaşıyor. Ülkeye sürekli bir karamsarlık aşılanıyor. Güzellikler için sessizlik hâkimken, nokta kadar olan bir olumsuzluk çığ gibi büyütülüp milletin omzuna yığılıyor. Çağlar açıp kapatan, tarihe başrol olan nice ilim insanlarını besleyen bir devlet, zihinlerde elverişsizleştiriliyor ve millet beyin göçüne teşvik ediliyor. Hâliyle memleketi temsil edecek ve kendi başarısıyla milletini de yüceltecek insanlar, algısal yönetimle yurt dışına sürülüyor. Ola ki biri bilimsel bir başarı elde etsin onun da duyulmasına da müsaade edilmiyor. Ülkede kaos yaratacak haberler dışında gelişen olayların, başarıların, güzelliklerin bir haber değeri yok; duyulmuyor, yayılmıyor ya da eleştirilecek bir şeyler bulunuyor, yani itina ile başarı baltalanıyor.

Memleketi güzel tanıtan bir film yapılıyor; dünya beğeniyor, yurt dışında gişe rekorları kırıyor ama yurt içinde taşlanıyor. Bunun karşısında, biri çıkıp memleketi yeren, kötüleyen bir eser yapıldığında da övgüler yağdırılıyor. Güncel derdimiz olan virüs için geliştirilen aşı konusunda da aynı tavır hâkim; yerli aşı için “katiyen güvenmem” sesleri yükselirken; virüsün peyda olduğu Çin’in ürettiği aşıya bu kadar güvensizlik duyulmadı. Tabii bu gür çıkan sesler memleketin temsili midir dersek elbette ki değil… Ama *doğrular düz iken, fitne cazibelidir*, bir yılan gibi süzülür ve zehrini akıtır. Fitne süzülüp aktıkça, doğrular kendini ifade etmeye ihtiyaç duyar. İşte burada da bahsettiğimiz sıkıntı karşımıza çıkıyor. Bizim doğruları anlatacak bilim insanlarımız bize küs, fitneyle değil biz ile kavgalı. Tarihimizi, kültürümüzü, değerlerimizi, şahsiyetlerimizi, bugünümüzü yani bizi tamamıyla kucaklayıp da fitneyi alt edemiyorlar. Ülke ülke gezerek bir ağızdan tarihimizdeki şanı perçinleyip düşman hafızasına kazınan varlığımızı diri tutacakken; kanal kanal gezip tarihle savaşıyorlar, birbirleriyle ego yarıştırıyorlar, tarihe kurdukları savaş meydanında bugünün siyasetini yapıyorlar. Tarihimizi, kültürümüzü, sanatımızı, felsefemizi yani doğrularımızı değil, fitneyi yayıyorlar…*

Elverişli topraklarımızda destek ile yetişecek ve küresel alanda temsilimiz olarak ay yıldızımızı parlatacak insanlar, karamsarlığa itilip yersiz eleştirilerle söndürülüyor. Ülke orantısız bir muhalefet bataklığına çekiliyor. Gelişim kelimesi bazıları için saldırı düzeyindeki eleştirilerini sakladığı siper gibi. Ülkenin gelişmesini ister gibi yapıp, gelişime karşı bataklık oluyorlar. Güzellikleri yutup, çamur kusuyorlar…

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ