DARBE; ACI KAN VE GÖZYAŞI DEMEKTİR(Sıtkı ŞEREMETLİ/Röpörtaj)

DARBE; ACI KAN VE GÖZYAŞI DEMEKTİR(Sıtkı ŞEREMETLİ/Röpörtaj)

(Bugün 15 Temmuz 2019…Darbe girişiminin 3. Yılı…3 yıl önce, darbeleri ailesinde 3 nesil yaşayan Sıtkı Şeremetli ile yaptığımız röportajı bir kez daha paylaşıyorum.)

Gazeteci –Yazar Sıtkı Şeremetli 15 Temmuz Darbe girişimini BİRLİK Gazetesi’ne değerlendirdi.
DARBE; ACI KAN VE GÖZYAŞI DEMEKTİR

15 Temmuz darbe girişimi esnasında yaşananlar ortaya çıktıkça ülkenin nasıl büyük bir badire atlattığı daha net görülmeye başladı. Allah korusun o darbe gerçekleşmiş olsaydı neler yaşanabileceğini düşünmek bile istemiyor insan. Üç nesil aile olarak darbelere maruz kalan Sıtkı Şeremetli 12 Eylül’deki darbeyi çok acı bir şekilde yaşamıştı. Bu yaşadıklarını zaten yazdığı kitaplarla anlatmıştı yıllar içinde… Son yıllarda yaz aylarının büyük bir bölümünü Altınoluk’ta geçiren Sıtkı Şeremetli geçtiğimiz günlerde bir paylaşımda bulunmuş ve darbe konusunda vurgulamalar yapmıştı. Altınoluk’ta tatil ortamında kendisinden darbeyi ve acılarını bizzat yaşayan bir kişi olarak, şayet darbe gerçekleşmiş olsaydı bizi nelerin beklediğini anlatmasını istedim. Sonrasında kayıt sistemimizi açtık ve aşağıda okuyacağınız röportaj ortaya çıktı. Hem yaşadıkları, hem artık belli bir yaşa gelmenin getirdiği tecrübelerden oluşmuş düşüncelerini gayet net bir şekilde anlattı. Bugünlere nasıl gelindiğini ve de yaşanması olası günler konusundaki değerlendirmeleri bulacaksınız bu röportajda. Aslında Eylül-Ekim aylarına kadar “Günlerin Getirdiği” röportajlarına ara vermiştik; bu özel bir röportaj oldu. Aynı minval üzere yine birkaç röportaj daha yapmak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü ülke hakikaten büyük bir tehlike atlattı. Allah bir daha böyle bir kalkışma göstermesin.
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

Sıtkı Bey darbe olmuş olsaydı neler yaşanırdı bölümüne geçeceğim, ama öncelikle ilk görüntüler gelmeye başladığında, ilk haberleri almaya başladığındaki duygularını öğrenmek istiyorum.

-Benim dedem Seyit İlşekerci Serbest Fırka zamanında tutuklanıp ceza evine atılmıştı. Dayım İsmail İlşekerci 27 Mayıs İhtilalinde tutuklanmıştı. Ben de 12 Eylül’de tutuklanıp yıllarca ceza evinde yatmıştım. Dolayısı ile darbelerden büyük acılar çekmiş bir aileyiz. İlk etapta aklıma şu geldi; bu defa da evlatlarım mı aynı acıyı çekecek, Ülkenin genç nesli de mi aynı acıyı yaşayacak diye endişelendim.

Peki darbe girişimiyle ilgili ilk görüntüler düşmeye başladığında ne yaptınız?
-Balıkesir dışındaki dostlarımı arayarak bilgi sahibi olmaya çalıştım. Verilen haberler intikal etmeden, bunun bir darbe kalkışması olduğunu öğrendim. Gelişmeleri takip ettim.
Sonrası zaten hepimizin malumu bütün Türkiye gelişmeleri an be an yaşadı.

Benim sorum şu; Allah korusun bu darbe gerçekleşmiş olsaydı size göre neler yaşanırdı? O sabah memleketin hali ne olurdu? Çünkü siz darbeyi görmüş geçirmiş, bütün mağduriyetlerini yaşamış ve bunları zamanında kitaplar halinde yazmış birisiniz…
-Şimdi eğer 15 Temmuzdaki darbe gerçekleşmiş olsaydı memleket alt üst olurdu. Özellikle insan hakları ile ilgili her konu askıya alınırdı. Yasalar her şekilde mutlaka çiğnenirdi. Yasaların uygulanmasında haksızlıklar olurdu. Özellikle uluslararası görüntü çok kötü bir duruma gelirdi. Bunun dışında, daha sayamayacağım kadar olumsuzluklar yaşanırdı. Mesela biz 12 Eylül’de darbenin ne anlama geldiğini gördük. Nedir? Bugün olağanüstü hale bile karşı çıkılırken, darbenin getireceği sıkıyönetimler neler yaşatmazdı
bize… Kapınız çalınır, evinizden alınır götürülürdünüz. Ticarethanenize gelirler, iş özgürlüğünüz engellenirdi. Seyahat ve yaşam özgürlüğünüz, elinizdeki sahip olduğunuz bütün özgürlükler ortadan kaldırılırdı. Yani darbe derken, bir sistem değişikliği olarak algılamamak gerekir. Darbe demek; demokrasi dışı bir devlet yönetiminin iş başına gelmesi demektir ve aynı zamanda bunun adı “diktatörlük” rejimidir. Yani daha evvelki çağlar öncesinden bugüne uzanan hastalıklı bir sistemdir. Yani eğer darbe muvaffak olsaydı; Türkiye’de acı büyük olurdu, gözyaşı büyük olurdu.

Peki, şimdi şöyle devam edelim… Örneğin partiler açısından ne olurdu, darbe olsaydı 16 Temmuz sabahı partileri neler beklerdi?
-Darbe demek zaten parlamenter rejimin sona ermesi demektir. İlk planda, bunların siyasi bir tabanı olmadığı için, hiçbir siyasi partiden destek almadılar zaten gördük. Dolayısı ile partiler, dernekler, bütün sivil toplum kuruluşları ertesi gün kapatılırdı. Ayrım yapılmaksızın bütün faaliyetlerine son verilirdi.

Şimdi 12 Eylül’den aklımızda kalan görüntüler var. İşte liderlerin alınışı götürülüşü… Alt kademedeki siyasetçilerin durumu ne olurdu, il ilçe yönetimleri, bunlarda hep götürülür müydü?
-Darbe bir siyasi hareketin en üst yönetiminden, en alt çizgidekilere kadar hepsine yapılmıştır. En azından, hareketin Ankara’daki, illerdeki yöneticileri mutlak surette etkilenir gözaltına alınır, yıllarca cezaevinde kalınırdı. Tüm siyasi yapılar durdurulurdu.

Onlara nasıl davranılırdı, somut örnekler verebilir misin bize…Tabi liderleri 12 Eylül’de gördük hepsini aldılar ve götürdüler. Diğer kademelerde olanlara, tutumlar davranışları ne olurdu. Çünkü gördük kendi generallerine neler yaptıklarını, üstlerine nasıl bir tutum sergilediklerini izledik.
-Bir defa gözaltına alınan kişiler nezarethanelere, askeri birliklere götürülür ve burada sorgulama amaçlı olarak süresiz olarak tutulabilirdi. Mesela gözaltı süresi şimdi olağanüstü hal nedeni ile 30 güne çıktı. Eğer darbe olsaydı, sizi 60 gün de tutsalar 70 gün de tutsalar bu işin yasası olmadığı için, hiçbir şey yapamazsınız. Artı sizi ne zaman mahkemeye çıkaracağı belli olmaz. Sizi alıp suçlu suçsuz koyar cezaevine, 2 sene sonra mahkemeye çıksanız ve tahliye olsanız bile o süre içinde yatmış olursunuz.

Sizin 12 Eylül’de ne kadar sürmüştü.?
-Bizim de iddianamemizin hazırlanması ve mahkemeye çıkmamız 1982’yi bulmuştu.

Şimdi şayet darbe olmuş olsaydı, halkın da çok büyük bir etkilenmesi söz konusu olurdu değil mi Sıtkı Bey, biraz da bu yönden görüşlerinizi alsak. Somut olarak neler olurdu?
-Bakın bir darbe girişiminde bile, o anlarda yaşananları bir hatırlayın. O gece gördük, fırınlara ve benzin istasyonlarına akın eden insanlar vardı. Mesela bizim yakınımızdaki istasyonda bir iki saat kuyruk bekleyenler oldu. Halkta oluşan panik, halkı bir takım tedbirler almaya sevk etti. Bu da kargaşaya ve karmaşaya yol açtı. Ayrıca iş adamının belli bir süre işleri ve ticari faaliyeti duruyor. Alış veriş duruyor. Darbe demek belli bir süre idari anlamdaki değişiklik ile birlikte halkın kendi yaşamını da bizatihi alt üst ediyor. Tabii bu arada işçi hakları ile ilgili kısıtlamalar geliyor. Yatırımlarla ilgili, ithalat ve ihracatlara istediği kısıtlamaları getiriyor. Yani ekonomi ile ilgili olarak ekonomistler değil, darbenin ekonomiden anlamayan asker kökenli yöneticileri tarafından yürütüleceği için, ekonomi de kendini çıkmaza götürüyor.

Özellikle şimdi 12 Eylül’den 36 yıl sonra olan bir darbenin ekonomik çalkantıları da çok farklı olurdu. Dünya ile entegre halindeyiz her şeyimiz ekonomik düzenimiz çok üst düzeyde etkilenirdi gibi geliyor bana, neler olurdu size göre?
-Düşünsene bir Rus uçağını düşürdünüz, turizm ve gıda sektörü ne hale geldi. Bunun sadece Rusya ile sınırlı değil bütün dünya devletleri ile bağlantılı bir gelişme olduğunu düşünün. Bütün dünya devletlerinin size sınır getirdiğini düşünün. Bu günkü ekonomik durumdan çok aşağıları yaşarsınız ve bu da yokluğu ve yoksulluğu arttırırdı.

Bir de siz de belirttiniz, siyaset de bıçak gibi kesilirdi diye. Peki, o darbe sonrası siyaseti daha iyi bir yere getiriyor mu? Daha önceki tecrübelerden de bunları yaşadığımız için soruyorum.
-Darbenin siyasi partilere bir katkı sağladığı görülmemiştir. Siyasi partiler ne kadar uzun ömürlü olursa kendilerini daha iyi yerlere getirme şansları vardır. Ama Türkiye’de her 10 senede bir darbe yaparak partileri kapattığınız sürece yeni gelen partilerin donanımlı tecrübeli insanları da ortadan kalkıyor. Dolayısı ile bilinçli siyasetçiler yerine işte darbe düzeninin devamı olan, darbe düzenlerinin desteklediği yeni siyasetçiler ortaya çıkıyor. Bunların da ülkeye neler getirip götürdüğünü de 12 Eylül sonrası gördük.
Şimdi burada sözü Türk Silahlı Kuvvetlere getirmek istiyorum. Son yıllarda özellikle 28 Şubatı da yaşadıktan sonra, son dönemde artık askeri vesayetin azaldığı, artık darbeler dönemi kapandı cümlelerinin çokça kuruluyordu. Tam bu anlarda askerin içinde başka bir örgütlenme ile böylesi bir kalkışmayı yaşadık. Böyle bir tehlike görülmedi mi, ya da beklenmedi mi, sizin bu konudaki görüşleriniz ve değerlendirmeleriniz neler olacak?

-Tabii burada ilginç bir gerçek var. Bunu belirtmek istiyorum. Ülkemizi yönetenlerin dedikleri şuydu: Fethullah Gülen’in devlet içerisinde gizli bir yapılanması var. Bunların nihai hedefi ülkede bir darbe ve kaostur. Bunu sürekli söylüyorlardı. Yani ülkeyi yönetenler için darbe beklentisi bilinmeyen bir şey değil. Yani sen tehlikeyi görmüşsen, askeriyede üniversitede, eğitim camiasında böyle bir örgütlenme görmüşsen eğer, varlığını kendi ağzın ile söylüyorsan, demek ki her zaman ve her an bu beklenebilir. Bana göre bunu hem ülkemizi yönetenler, hem de vatandaşlarımız böyle bir tehlikeyi biliyordu. 15 Temmuz’dan önce herhangi bir kahveye gitseniz bile böyle bir yapılanmanın ve darbenin olabileceği herkesin ağzında söylenen bir şeydi.

Ama bu kadar cüretkâr bir kalkışma düşünülebilir miydi?
-Darbeler zaten cüretkârdır. Kim yaparsa yapsın. Hangi siyasi görüş ve katman yaparsa yapsın darbe diktatör olmak zorundadır. Darbede merhamet hak hukuk olmaz. Neredeki darbe olursa olsun, Güney Amerika’daki olsun, Humeyni’nin İslam adına yaptıklarında olsun, hangisi olursa olsun, Ortadoğu’daki darbelere de bakın, yani orası burası fark etmez, kendi zihniyetlerini hakim kılma arzusundan kaynaklanmaktadır. Bu fertlerin dışında dış etkenlerde vardır. Yani şudur, hiçbir darbe milli değildir. 15 Temmuzda şayet darbe olsaydı bu da milli olmayacaktı. Ne dediler 27 Mayıstaki darbede: “Bizim çocuklar ihtilal yaptı”

Buna iki defa darbeye teşebbüs eden Talat Aydemir’i de dâhil ediyorsunuz değil mi?
-Tabi tabi, ama Talat Aydemir biraz daha farklı. Şöyle; Talat Aydemir mizaç olarak ihtilalci bir yapıya sahipti. Kafa yapısı olarak ihtilalciydi. Hayalperest bir insandı. Siyasi bir doktrinle iktidar yapayım beklentisi içinde olan birisi olduğunu zannetmiyorum.

Bu röportajda işin siyasi boyutuna fazla girmeden sadece darbe olgusu ve Türkiye’nin nasıl bir badire atlattığı üzerinde gidelim istiyorum, daha önce de belirttiğim gibi en yoğun yaşayan birisi olarak… Ama şuna da değinmenizi isteyeceğim; siz bir paylaşımda bulundunuz. Merhum Alpaslan Türkeş’in ifadesi olan” ”En kötü demokrasi en iyi darbe idaresinden daha evladır” diye. Bu cümleden hareketle neler söylemek istersiniz?

-Alpaslan Türkeş büyük bir devlet adamı idi. Asker kökenliydi ama kültürel, tarih ve sosyolojik anlamda çok geniş ufku olan bir liderdi. Hedefleri çok büyüktü; Dünya Türklüğü, İslam âlemi ile ilgili projeleri olan bir liderdi. Her zaman yetiştirdiği gençlere demokrasiyi vadetti ve şunu söyledi: “Bizim hedefimiz asla ihtilal vs. yollarla halka rağmen iktidara gelmek değildir. Biz ülkücüler, Türk Milliyetçileri, Milliyetçi Hareketçiler halka giderek, meseleleri ve Türkiye’nin dertleri ve çözüm yollarını anlatarak iktidara geleceğiz” Zaten darbe mantığına ters olmasa her sosyal alanda bir siyasi görüşü olmazdı. Bir doktrin ortaya koydu. Türk Milliyetçiliğini temel esas alan 9 Işık Doktrini, ülke yönetimine geldiğinde esas alacağını vaat etmişti. Bu doktrini gençliğe anlattı, gençlik de halka anlattı. Yani asla silahlı bir ayaklanma ile değil, halka rağmen hiçbir şey yapılamayacağını söyleyip, halka fikirlerin doğruluğunu anlatmak, iktidara gelip Türkiye’yi idare etmek azminde olduğunu sürekli olarak gençlere üstüne vura vura söylerdi. Tabi Alpaslan Türkeş’in vefatının ardından yine onun tedrisatında yetişmiş, onun fikirlerini benimsemiş ve savunan bir insan olan Devlet Bahçeli başa geçti. Devlet Bahçeli öngörülü bir liderdir. Bu darbeyi gerçekleştiren FETÖ ile ilgili, darbe ile ilgili en duyarlı uyarıları yapan geçmişte Devlet Bahçeli olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi ile ilgili de geçmişte FETÖ’nün komploları olmuştu, malumunuz kaset olayları… Milliyetçi Hareket Partisi de bu yapı tarafından sık sık ele geçirilmeye çalışılmıştı. Ama Devlet Bahçeli yasal olmayan hiçbir örgütlenmeyi asla kabullenmedi. Yapı itibari ile de demokrasiye inanan bir insan. İşte zaten darbede de gördük ilk önce tavır alan liderdi.

Evet, 15 Temmuz öncesi Devlet Bahçeli’nin paralel yapı ile cemaat ile ilgili açıklamaları ve uyarıcı mesajları da var, hatırladığımız kadarı ile değil mi?
-Sadece FETÖ için değil, örneğin IŞİD ilk çıktığında bunun İslamcı bir örgüt olmadığını, terörist bir örgüt olduğunu söylemişti. Artı PKK olayına gelelim. Bir çözüm süreci vardı. O zaman da Milliyetçi Hareket Partisinin görüşü aynı idi. PKK ile terörist örgütü ile uzlaşma olmaz dedi. Onun kendi silahı ile onu vurmak gerekir dedi. Tehlikelerini bir bir saydı ve gördük. Aradan bir süre geçti ve gerçekler ortaya çıktı. Bir zamanlar kardeş denen IŞİD Türkiye’de toplu katliam yaptı, çözüm sürecinde barış istiyoruz diye taviz verilen PKK’lı militanlar Mehmetçiğimizi şehit ettiler. Aynı şekilde yine bir zamanlara ‘ne istendi de verilmedi’ dendi. Bu yapılanmanın devlete zarar vereceği defalarca söylendi. Bu da kaale alınmadı ve darbenin kapısına kadar gelindi. Kısacası siyasetçiler öngörülü olmalıdır. Ufku geniş olmalıdır. Türkiye’yi bekleyen tehlikeleri görmeleri gerekir. Yani siyasi bir takım beklentiler için suskun kalmak, yarınlarda hem o siyasi partilere zarar verir, hem de ülkemize zarar verir. Aynen işte bugün bunların hepsini teker teker yaşıyoruz. Ne dedi Devlet Bahçeli ”Devletin bekası için olağanüstü hal uygulanmalıdır ”diye. O zaman bütün partiler ayağa kalktı, iktidar da dâhil. Şimdi ne oldu o zaman Milliyetçi Hareket partisini eleştirenler olağanüstü hal ilan ettiler. Yani devletin bekası için, milletin selameti için bazı kararlar alınması gerekiyorsa bunun üzerinde ihmalkâr davranılmamalıdır.

Burada Türk Silahlı Kuvvetleri’ne de bir parantez açmak gerekirse, o gece ordunun büyük bir kısmının kalkışmacılarla birlikte olmadığını ve karşı çıktığını görüyoruz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz. FETÖ’cüleri ayırırsak aslında Türk Silahlı Kuvvetleri artık zihniyet olarak darbe fikrinden uzak bir durumda diyebilir miyiz?
-Türk Silahlı Kuvvetleri devletimizin ve milletimizin varlığının teminatıdır. Türk tarihinde çok saygın bir yerdedir. Biz o kadar değer veririz ki, oraya Peygamber Ocağı deriz. Bu gerçeği dünya da çok iyi bilmektedir. Silahlı kuvvetlerin içine sızma gayretleri hep olmuştur. Artık yüzyılımızda küresel emperyalizm özellikle ABD emperyalizmi Ortadoğu’da büyük Arap Baharı adı altında güneyimizde, yine kuzeyimizde de turuncu devrimi adı altında çeşitli yapılanmalara gitmekte ve Kafkaslarda, Avrasya’da haritaları değiştirmeye çalışmaktadır. Bunun merkezinde de Türkiye vardır. Her tarafta kargaşa yolu ile iç savaşlar çıkartılarak ülkeleri Yugoslavya modelinde olduğu gibi küçük parçacıklara ayırmış ve yeni harita şekillendirmesini sürdürmüştür. Son nokta Türkiye’dir. Dış güçlerin marifeti ile Türk Silahlı Kuvvetlerin içerisinde ele geçirdikleri gruplarla bunu gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Bunların niyeti Türkiye’yi yönetmek falan değildir. Darbe marifeti ile kargaşa çıkarmak suretiyle iç savaş çıkarmak ve Türkiye’nin bölünmesini sağlamaktır. Kimse bunu sıradan bir askeri darbe girişimi olarak değerlendirmesin. Darbenin adı FETÖ’dür, arkasında ABD ve küresel güçler vardır. Darbenin öncülüğünü yapanlar da dış güçlerin kuklalarıdır. Silahlı Kuvvetlerin tamamını şaibe altına almak da çok büyük hatadır ve geleceğimizi de karartmak anlamına gelmektedir.

Gerçekten Silahlı Kuvvetler Mensubu olanlar zaten karşı çıktılar ve darbeyi önlemek için mücadele verdiler.
-Tabi, Türk Silahlı Kuvvetleri topyekûn olarak böyle bir şeye kalkışsaydı, Allah korusun daha tehlikeli boyutlar olurdu. Türk Silahlı Kuvvetleri FETÖ’ye bir teslimiyet içinde olmadı.

Bir de tam da vatandaşın ayakta olduğu bir saatte bu darbenin olması ile halk da sokaklara çıktı bunu nasıl değerlendiriyorsun?
-Ben bu konuda daha önce de açıklamalarda bulunmuştum. Bazı şeyleri zamana bırakmak gerekir. Belli bir süre geçtikten sonra bazı şeyler daha belli olur. Perde arkası daha iyi aydınlanır. Şimdi birçok söylem afaki olarak kalacaktır. Tarihin akışına bırakmak daha evladır. Ama bu kalkışma ile ilgili her şey bir gün gelip pek çok gerçek ortaya çıkacaktır. Bunun için peşin hüküm ve açıklama için erkendir. Bekleyelim, tarih her şeyi gösterir.

Cumhurbaşkanı parti başkanlarını çağırdı ve onlarla bir görüşme yaptı bu durumla ilgili görüşleriniz nedir.?
-Milliyetçi Hareket Partisi Özellikle Devlet bahçeli vasıtası ile her zaman aynı şeyi söylüyor. Önce ülkem sonra partim gelir. MHP dün olduğu gibi son olayda da olduğu gibi, ülkenin yararına olan her konuda, siyaseten kaybetse bile gereğini yapar.Şu dönemde CHP’de de böyle bir adım gördük. AKP ile böyle bir birliktelik sağlandı. Doğrusu da bu…Siyaset millete hizmet amacıdır. Onun için milletin ve devletin çıkarları tüm siyasi partilerimiz son dönemde olduğu gibi bundan sonra da bir arada olmalıdır. Elbette ki eleştiriler olacak, elbette ki bir parti diğer siyasi partilerin yaptığını kabullenmek zorunda değil, ama Türkiye’nin bekası varlığı söz konusu olduğunda mutlak surette hepsi beraber hareket etmelidir. Son yapılan da bu anlamda doğrudur.

Benim bir yerde yaz ayında ve tatil ortamında iken bu konuda bir röportaj ile bunları anlatmanızı istememin bir nedeni de darbe mağduru olmuş, darbenin en uç olumsuzluklarını yaşamış bir kişi olarak, eğer olmuş olsaydı bizi neler bekliyordu, bunu somut olarak dile getirdiniz.
-Evet tekrarlıyorum darbe olsaydı; ACI, KAN VE GÖZYAŞI olurdu. Bunun dışında mutluluk getiren bir darbe Dünya’da da görülmemiştir.

Peki, bir basın mensubu olarak Türk Medyasının o geceki kararlı tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu da son sorumuz olsun…
-Darbe kalkışmasının olduğu gece Türk basın mensubu olmaktan gurur duydum. Yazılı ve görsel basınından onur duydum. Bu bana Kuva-yi Milliye dönemindeki vatana sahip çıkılmasını hatırlattı.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ