Birliğe ihtiyacımız var…

Birliğe ihtiyacımız var…

Bir nefeslik sıhhatin pençesinde muhalefete değil, birliğe ihtiyacımız var…

(Mine GÜLER)

TARİH boyunca zulümlerle ve virüslerle küresel sahnede yer alan Çin’in merkezi olduğu ve zamanında bilgilendirme yapmadığı virüs, insanlığı kırmaya son sürat devam ediyor. Medeniyetin, sosyal refahın, iyiliğin, insanlığın merkezi sayılan ülkeler tek tek maske çıkarıyor. İngiltere, halkına “başınızın çaresine bakın, herkes hasta olacak, ölen ölür; kalan sağlar bizimdir.” diyor. İspanya’da ve İtalya’da huzurevleri terk edilmiş, ömrü boyunca belki o ülkeye hizmet etmiş yaşlılar ölüme terk edilmiş; birçok yaşlı yatağında, koridorlarda, sokaklarda ölü bulunuyor… Küresel bir güç sahibi sayılan ABD’nin Başkanı Trump “Her yıl insanlar ölüyor ama ülkeyi kapatmıyoruz.” diyor. Rusya şeffaflıktan uzak, yalan ifadelerle halkı kandırıyor, evde kalmayanı ülkeden atarız diyor, tehditler savuruyor. Sadece ülke içindeki vatandaşlara değil bu umursamazlık, bu ülkeler ve diğerleri yurt dışında kalan vatandaşlarını da umursamıyor, “ne halleri varsa görsünler” diyor. Hiçbir ülkede sokağa çıkma yasağı yok! Küresel güç potasında top çevirenler dahi buna yanaşamıyor! Ki zaten insanlarını da umursamıyorlar yani şu günlerde dünyaya kuşbakışı bakmak dahi, gerçekleri görmek için yeterli. Tabi gerçekleri görmek isteyenler için gerçekler ortada, gözünü kulağını kapatıp, ağzını rastgele açan insanların gerçekleri anlayabilmesi maalesef zor.

Bu virüsün çıkış yeri Çin, bu virüsü yayan düşüncesiz insanlar, virüsü-milletini-ölümleri umursamayan sağlık sistemi çöken onca devlet var ki bunlar arasında küresel sahnenin yıldızları yer alıyor ama gel gör ki vatandaşların derdi Türkiye… Devlet en başından itibaren kural koydu, uyulması gerekirdi herkesin insan olduğunu ve akıl sahibi olduğunu düşündüğümüzde… Malum çamur gayyası bunu eleştirmiyor, istiyor ki insanları devlet zincirlesin. Öyle olsaydı da bu sefer diktatör devlet zulmediyor diyeceklerdi, yine eleştireceklerdi. Bu bir pandemi ve suçlusu Türk devleti değil, devlet sadece her kapsamda en az zararla kurtulmak için çabalıyor, şu durumda eleştirmek değil bir olmak, üzerine düşeni yapmak gerekli. İnsanlar bir nefeslik sıhhatin pençesindeyken, canlar yiterken; hâlâ siyasetinin, muhalefetinin peşinde olan, sivrisinek gibi el ovuşturanlar neyin peşinde..?

O hayran oldukları, güneşin önünü kapatarak gölgesini heybetli kılan ülkeler; yaşlılar ölsün, hastalıklılar ölsün, zayıflar ölsün, yolumuza sağlamlarla devam ederiz diyor. Türkiye ilk önce yaşlıları, hastaları, zayıfları önemsiyor. Sadece yurt içi değil yurt dışındaki vatandaşları da önemsiyor, ne haliniz varsa görün demiyor, “gelin” diyor ve sarıp sarmalıyor. Ekranlarda; siyasi tarafı insani tarafını yenmiş orantısız gazeteciler kimyacı oluyor, ekonomist oluyor, doktor oluyor, devlet adamı oluyor ve millete fitneyi, korkuyu salıyor. Devlet virüsle mi uğraşsın, çok bilmişlerin oluşturduğu kamuoyuyla mı ilgilensin. Tutturmuşlar ‘Hangi şehirlerde var?’, bu bir bilinçsizlik, öğrenip ne yapacaksınız, şehirlerden şehirlere kaçıp, memleketi iyice yangın yerine mi çevireceksiniz..? Toplum bilimini, sosyolojik travmayı, psikoloji bilmeyen psikolojisi bozuklar, milleti galeyana getirecek ne varsa konuşuyor. Bunu da bir ekonomist, bir bilim adamı, bir doktor, bilgin kişi edası ile yapıyor. İşin garibi en çok da bunlar alkışlanıyor, en çok bunların konuştukları paylaşılıyor. Millet gerçeklere kulağını tıkıyor, fitnecilerin satır altında ürettiği kaygı ile depolanıyor, birinci ağızdan çıkanı değil ikinci ağızda şekil değiştireni duyuyor. Sadece insan olunması gereken şu dönemde; siyaset yapan ve her gece oranın artmasını bekleyen, ölümlere hükümetin çökmesini arzulayarak sevinen, virüsten tehlikeli insanlar(!) ortalıktan bir çekilirse sağlıklı bir ilerleyiş yakalayabiliriz. Ama her daim terörist şakşakçısı olanlar başta Eren Erdem, maalesef bu biyolojik savaşta da virüs şakşakçılığını yapıyor, adam sahte hesaplarla muhatap olup akıl seviyesini de belli ediyor aslında… Güya milleti düşünerek konuşuyorlar, bunu iddia ediyorlar ancak olumlu tek cümle yok. İnsanların kaygılanması için, tepki oluşturması ve gerilmesi için konuşuyorlar. Hükümetin çökmesi için ölümlerle besleniyorlar. Biri çıkıyor ki bu kalem erbabı, insan bir miktar insaniyet olmasını bekliyor ama zat-ı muhterem insanlıktan çok ırak, hürmet edip kıymet verdiğimiz, bu ülkeye ve bizlere emeği olan yaşlılara “angut” diyor. Ah keşke o angut kuşu kadar vicdanı olsa… Samsun’dan attığı adımla milleti; hareketiyle, sözüyle, inancıyla imkânsızlıklar içinde birlikte imkân olarak umut ile zafere kavuşturan Atatürk’ün emanet ettiği parti, hiçbir koşulda siyasi rantın peşini bırakmıyor, her koşulda düşman safında yer alıp, millet safındaymışcasına maske takıyor. Her üyesinin cümlesi kaosa gebe, hezeyan arzusu ile kuruluyor. Kendi ezik yönetimlerindeki gibi istiyorlar ki yine Batı’nın etekleri öpülsün, Kılıçdaroğlu’nun duruma dair ilk cümleleri “IMF’den borç alalım” oluyor. Batı battı gidiyor, hâlâ peşindeler, hâlâ kendi memleketlerine körler, hâlâ yediğimiz kabı pisleyelim derdindeler.

Ancak bunlar insan meziyeti değildir ve gün, insanlık günü, birlik günü…

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ