BİR SOYDAŞIMIZIN İLK SECDESİ (Sıtkı ŞEREMETLİ)

Sıtkı Şeremetli

BİR SOYDAŞIMIZIN İLK SECDESİ
(Sıtkı ŞEREMETLİ)
Vatan önemlidir.
Özgürlük önemlidir.
Ölesiye korunmalıdır.
Özgürlüğünü yitirmiş soydaşlarımızın uzun yıllar özellikle Demirperde/SSCB döneminde gördüğü zulmü anlatmaya kelimeler yetmez.
Pekçok örneği var.
Bir tanesini Aydın AYHAN Hocamız hikayeleştirmiş.
Aktarıyorum.
xxx
Bir Soydaşımın Hayatının İlk Secdesi
(Yaşamayan Bilemez)
Yıllardır baskı altında tutulan, anadilleri Türkçenin, kimliklerinin unutturulmak istendiği, sadece Türk oldukları, bunu unutmak istemedikleri için zulüm ve baskı altında yaşayan Bulgaristan Türkleri sınır kapıları açılınca büyük bir sevinçle, gururla, özlemle ana vatanlarına, Türkiye’ye aktılar.
Gelenlerin hemen hemen hepsi trenden ilk indiklerinde, Türkiye’ye ilk girdiklerinde yere kapanıp göz yaşları döke döke toprağı öptüler.
Türkiye’yi öptüler.
uğrunda ölümlere gidip geldikleri toprakları öptüler.
Türkiye soydaşlarına hemen sahip çıktı. Hepsi çok çalışkandılar. Çalıştılar. Yokluğa razıydılar. Her türlü şartta çalıştılar.
Çalıştığım okula(Balıkesir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu) da soydaşlarımızdan dördü hizmetli olarak alındı.
Ben rastladığım her yalnız, mazlum, garip kişiye sahip çıktığım, dertlerine ortak olduğum gibi, onlara da hemen sahip çıkıp, dost oldum, onlarla arkadaş oldum.
Beni kendilerinden biri bildiler. Sıkıntılarına çareler aradım, çare buldum, yol gösterdim.
Bir Cuma günü en yaşlı olanı yanında en genç olanla birlikte yanıma geldiler. Utana sıkıla, kızara kızara genç olan soydaşımızı Cuma namazına götürüp götüremeyeceğimi sordular.
Diğerleri Bulgaristan’ın Türk köylerinden geldikleri için gizli kapaklı bir şekilde namaz kılmış, ama genç olanı Sofya’da doğup büyüdüğü ve orada Türkler çok sıkı denetlendiği, kontrol altında tutulduğundan hiç camiye girmemiş, hiç namaz görmemiş.
Çok istiyormuş.
Namaz kılmayı çok istiyormuş. Ama bilmiyormuş.
Namaz için okuldan gerekli izni aldım. Soydaşıma önce tarif ederek abdest aldırdım.
Camiye doğru yaklaşırken elimi tuttu. Tir tir titriyordu. Caminin kapısına geldiğimizde:
“Hocam, ben hiç dua bilmiyorum. Ne yapacağım?” diye sordu.
“Ben ne yaparsam onu yap. İçinden de sadece hiç durmadan “Allah.. Allah.. Allah..” diye fısılda.” Dedim.
Pek kalabalık olmadığından üst kata çıktık. Soydaşım yanıma diz çöktü. Gözleri fal taşı gibi açılmış, boşluğa bakıyordu. İmam hutbe okuyordu.
Namaza kalktık.
Yanımda durdu göz ucu ile bana bakıyor. Benim gibi yapıyordu.
Secdeye gittik.
Bir hıçkırık duydum önce.
Soydaşım hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Aman Allah’ım… O nasıl bir hıçkırıkdı..
Aman Allah’ım…
O nasıl bir karşı koyuş..
O nasıl bir dik duruş…
O nasıl çekilen acılara isyandı..
Kapandı secdede kalakaldı..
Hıçkırıyordu sadece.
Sanki feryat eder gibi ağlıyordu.
Sarsıla sarsıla, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Tek başına kendilerine yapılan bütün eziyetlere karşı koyuştu bu.
Bir dimdik duruştu…
İkinci rekata kalkmadı. Alnı hep secdede, sadece hıçkırıyordu.
Ancak ikinci rekatta bizimle birlikte selam verebildi.
Gözleri kan çanağı gibi kıpkırmızı.. Yüzü yaş içinde idi. Gülümsüyordu.
Başı dimdik, gülümsüyordu.
Heyecan içinde dudakları titreyerek, gülümseyerek kim bilir neler mırıldanıyordu.
Bu onun ilk secdesi, ilk namazı idi.
Tek rekat ve tek secdede kılınmış bir Cuma namazı idi.
Olur muydu?
Olurdu.
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ