(Ahmet Şafak)Domates, biber, patlıcan

Sıtkı Şeremetli

Domates, biber, patlıcan
Hükümet, belediyeler vasıtasıyla tanzim satış mağazaları açarak vatandaşın temel ihtiyaç malzemelerini ucuza satmaya hazırlanıyor.
Ekonomi okumuş ve gazetecilik zamanında ekonomi editörlüğü de yapmış bir şarkıcı olarak(!) derim ki uygundur ve olması gereken de budur.
Devlet ekonomiye müdahale eder.
Dünyanın hiçbir devleti ekonomiyi kendi haline terk etmez.
Serbest piyasa ekonomisi diye bir şey yoktur.
Bütün piyasalar belli ölçülerle çalışır ve hiyerarşik düzen içerir.
Bir zamanlar Almanya’nın eski Başbakanı Helmuth Kohl ile ilgili bir haber okumuştum. Kohl, Alman sanayicilerle yaptığı istişareler sonucu sektörleri yönlendiriyor adeta yatırımları dizayn ediyordu. Japon ekonomisinde de benzer bir hiyerarşi olduğunu okumuş ve hatta belli başlı sanayi devleri, devletin ihtiyaç duyduğu alanlara tıpkı Ortaçağ derebeyliği düzeninde olduğu gibi istikametlendirilmişti.
Ekonomi, siyasetin en önemli enstrümanıdır.
Milletin refahı ve ihtiyaçları serbest piyasanın kâr hırsına terk edilemez.
Bu anlayış sosyalist-kollektivist bir anlayış değildir.
Bu anlayış her ülkenin kendine özgü karma ekonomi temelli uygulamasıdır.
Nitekim bu uygulama 1930’lardan sonra Türkiye’nin kalkınma stratejisini oluşturmuştur. Türkiye, bu sayede düzlüğe çıkmış, devletin yatırımları sayesinde sanayi ile buluşmuştur.
1917’de 264 işletmenin yalnızca 60’ı devletin ve Türklerin elindedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kısa sürede milli ekonomiye öncelik vermiş, Etibank, Sümerbank gibi devlet holdingleri kurarak üretimden yatırıma büyük sanayi tesislerinin hayata geçmesini temin etmiştir.
Kim ne derse desin Türkiye Cumhuriyeti Devleti, dinamik ve üretken devlet kategorisinde müthiş işler başarmıştır.
Ekonomi bir bağımsızlık alanıdır. Siyasetten kazandığınızı, ekonomide kaybedersiniz. Atatürk, İzmir İktisat Kongresi’nde bu gerçeği ifade etmiş olmasına rağmen özellikle İstanbul ticaret zümresinin etkisiyle liberal ekonomiye geçilmiştir. Ancak 1929 yılında Amerika merkezli bunalım sonrasında devletçi ekonomide karar kılınmış ve art arda çıkan kanunlarla devlet holdinglerinin kurulmasına önem verilmiştir. Türkiye, demir çelik endüstrisini böylece tanımıştır. İlk kurulan çelik fırınının adı Ülkü’dür.
Abdülhamit Han’ın kurduğu çuha fabrikasından sonra Sümerbank dokuma ile yola devam edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, üç beyazı, devletin ekonomiye müdahalesi sonucu üretmeye başlamıştır :
Un, şeker, pamuk!
Ve demir, ve çelik ve fabrika yapan fabrikalar!
Yıllarca bu ülkede Özalist politikaların etkisiyle devlet yatırımları kötülenmiştir. Eski Marksist, yeni liberal yani neocon şöhretler “En iyi devlet, olmayan devlettir” sloganıyla basında, medyada devlet yatırımlarını körlemişlerdir. Canım fabrikaların yenilenmesi yapılmamış, iflası beklenmiştir. “Yakinimdir” kartviziti ile istihdam şişirilmiş işletmeler zarara mahkum edilmiştir.
Türkiye, dünya ekonomisinin seyrinde bir daralma ile karşı karşıyadır. Bu daralmayı yeniden belediye temelli kamu yatırımlarına dönerek aşmak mümkündür. Evet, Türkiye eski Türkiye değildir yani özel sektörü güçlüdür. Elli yıllık şirketlerin sayısı artmış, sanayi ve teknoloji üretiminde özel sektörün payı ileri ülkeler seviyesine gelmiştir. Şimdi yeniden milli üretim ve milli yatırım sürecine girmiş durumdayız.
Bu böyle olur, dünyevi daralma milli üretimi kamçılar.
Ne diyordu rahmetli Barış Manço?
“Domates, biber, patlıcan..
Bir anda bütün dünyam karardı,
Bu sesle sokaklar yankılandı..”
Yankılansın..

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ