Tabur İmamı (Göktuğ ŞEREMETLİ)

Sıtkı Şeremetli

Tabur İmamı

(Göktuğ ŞEREMETLİ)
Emekli bir subay anlatmıştı:
1.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında taburların imamları olurdu.
Çanakkale Muharebeleri sırasında da onlar askerlerin her derdine koşmaya çalışırlardı. Namaz kıldırmanın dışında askerlerin mektuplarını yazar, gelen mektuplarını okur, başı ağrıyanlara, gönül yarası olanlara dualar okur, onları teskin eder, hücum zamanları hücum saatine kadar yüksek sesle dualar okuyarak onları coşturur, muharebeye hazırlarlardı. Onlar her zaman askerlerle birlikte olduklarından, onlarla yeyip içtiklerinden çok güvenilir, saygı duyulur, onlar ne derse uyulurdu.
Sargı mahallerinde bulunarak süngü muharebelerinde yaralananları teskin eder, onlara dua eder, acılarını dindirmeye çalışırlardı.
Şehit olacağını fark ettiği Mehmetlere kelime-i şehadet getirmesine yardımcı olur, onlarla birlikte söylerdi.
Muharebelerden sonra şehitlerin gömülmesi gene onun vazifesi idi. Çoğu kere ağlayarak, gözyaşları içinde birkaç saat önce görüştüğü aslanları gömerlerdi.
Bizim tabur imamı uzun boylu vakur bir kişi idi. Kolay kolay eğilmeyen bir tipti. Sadece askerlerle konuşurken, onlara nasihatler ederken, yaralılara dua ederken gülümser, diğer zamanlarda asık yüzlü, düşünceli bir insan olurdu.
Bir gün birkaç arkadaşla birlikte benim yanımda dururken, yaralı bir Mehmet getirdiler. İki asker kollarına girmiş, ayakta durmasına yardımcı oluyorlardı.
Göğsünden süngü yemiş, kanlar içinde ağzından kanlı pembe köpükler çıkıyordu. Getirenler yaralıyı imamın önüne getirerek; “Sizi istedi.” Dediler.
İmam yaralıya baktı birden irkildi. Yüksek sesle kelime-i şehadet getirmeye başladı. Yaralıyı getirenler de, biz de tekrarlamaya başladık. Yaralı da tekrarlamaya çalışıyor, ama ağzından kanlı köpükler dökülüyordu.
Ama birden imam avazı çıktığı kadar bağırarak kelime-i şehadet getirmeye başladı. Şaşırdım. Baktım imam avaz avaz kelime-i şehadet getirirken sakallarından aşağı sicim gibi gözyaşları akıyordu.
Şaşırdım. O zamana kadar imamı hiç bu halde görmemişti.
Yaralıyı getirenlerden biri bana yavaşça; “Efendim, yaralı imamın kendi oğlu.. Kendi oğlu.. ‘Beni babama götürün.’ dediği için ona getirdik.” dedi.
Önünde şehit olmak üzere olan yaralı asker, imamın kendi oğluydu.
Bu asker, bu ülkeyi kendi canları pahasına, evlatlarının canları pahasına böyle savundu.(AYDIN AYHAN)

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ