Ne mutlu Türk’üm diyene! 3 Mayıs Milliyetçiler Günü kutlu olsun

Ne mutlu Türk’üm diyene! 3 Mayıs Milliyetçiler Günü kutlu olsun

Ne mutlu Türk’üm diyene! 3 Mayıs Milliyetçiler Günü kutlu olsun

3 Mayıs 1944’te Türk gençliği, yargılamaları protesto için Ankara Adliyesinin koridorlarını, salonlarını doldurdu, adliyenin önünde yüzlerce genç birikti. Topluluk, Ulus Meydanı’na doğru protesto yürüyüşüne geçti. Bu şanlı olay, 1954 tarihinden itibaren Türkçüler Günü, 1987’den itibaren de Milliyetçiler Günü olarak kutlanıyor.

3 Mayıs 1944’te, Türk milliyetçileri “Irkçılık-Turancılık suçlamasıyla tabutluklara konuldular, işkenceler gördüler. Ancak bu zulüm ve çilelere rağmen, onlar bildikleri yoldan sapmadılar. 3 Mayıs, yüce Türk milletinin kanına, ırkına, tarihine sadık bireyleri için ayrı bir önem taşır. Bu gün, milliyetçilerin bayramı olarak bilinir ve kutlanır. Biz bu güzel günü büyük bir coşkuyla kutlarken; düşmanların ise bizim bu heyecanımızı, yüreğimizdeki dinmez milliyetçilik ateşini gördükleri için uykuları kaçar. Çünkü bilirler ki; her 3 Mayıs’ta dünyanın neresinde olursa olsun bütün milliyetçiler daha bir güçlenir, daha büyük bir azimle, şevkle, heyecanla bu davaya biraz daha sarılır. Elbette az önce de söylediğimiz gibi bu durum, bizim günümüz kansızlarının hoşuna gitmez. Neden? Bu kansızlar; gariban, fukara halkımızın yüreğindeki saflık kokusunu biraz almışsa; marksizm, komünizm, sosyalizm vs. gibi üç kuruşluk değeri olmayan palavralarla kandırıp, damarlarındaki asil Türk kanına bu zehri enjekte etmeleri için bir engeldir, Müslüman Türk ülkücüleri! Ancak… Bu günü biz dünya üstünde son Türk kalana dek kutlayacağız yine de, kutlayacağız ama; bu tarihte, 3 Mayıs 1944 tarihinde de neler olduğunu unutmamak gerek. Bu devirde ülkeyi hakimiyeti altına almaya çalışan, ve bu uğurda da birçok ülkücüye, başta rahmetli Başbuğ’umuza, Atsız’a elinden geldiğince bela yaratmaya çalışan yöneticiler olmuştur. Şairin “Öz yurdunda garipsin, öz yurdunda parya” dediği gibi tutuklanır milliyetçiler… Devrin dalkavuk iktidarının uyduruk nedenlerle açtığı “Türkçülük-Turancılık Davası” başlar. Türkçüler tabutluklara atılırlar, işkencelere uğrarlar. Buraya kadar Türkeş’in hayatından kesitler sunduk, şimdi “Tabutluk” olayına geniş bir satırbaşı açılım. Bu olaylar, Türkiye’nin kara sayfalarındandır. Onun için bu olayları geniş şekilde irdelemekte yarar var.

‘UNUTMAMAK GEREK’

Yakın tarihimize damga vuran hadiselerden biri de 3 Mayıs 1944’te cereyan etmiştir. Bundan 75 yıl önce, 3 Mayıs 1944’te, aralarında bilimadamı, aydın, siyasetçi, asker ve üniversite öğrencilerinin de bulunduğu Türk milliyetçileri, dönemin iktidarı tarafından “ırkçılık” yaptıkları gerekçesiyle tutuklanmış ve mahkemede yargılamışlardır. Başta Hüseyin Nihal Atsız, Başbuğ Alparslan Türkeş ve beraberindeki Türk milliyetçilerinin; yargılanmaları büyük tepki görmüş ve Türk gençliği Türklüğe, Türkçülüğe ve milliyetçiliğe yönelik karalama ve iftiralara karşı tek yürek olmuştur. 3 Mayıs 1944 tarihiyle birlikte başlayan yargılama süreci ve sonrasında tabutluk denilen ölüm hücrelerine atılan Türkçülerin kutlu mücadelesi, her Türk’ün okuması ve idrak etmesi gereken bir olaydır. Türk milletini her türlü emperyalizmden korumak için; inandıkları fikirleri, değerleri ve doğruları haykıran Türk milliyetçilerinin verdikleri bu mücadele, bugün daha net bir şekilde anlaşılmaktadır. Dün Türk milliyetçilerini en ağır şekilde eleştirenler, şimdilerde ise onlara hak vermenin mahcubiyetini yaşamaktadırlar.

ZİNDANLAR YILDIRMADI

3 Mayıs, Türk milliyetçilerine en acımasızlığı yaşatanların karşısında “Çileler bizim rütbemizdir” diyerek, her türlü olumsuzluk ve zorluk karşısında Türk milletine en derin sevginin tüm dünyaya ilan edildiği gündür. 1940’lı yıllarda her türlü sıkıntı ve işkencelere maruz kalmak pahasına ortaya çıkan feraset sahibi milliyetçiler tarafından ortaya konulan ve Türk’ün milli değerlerine sahip çıkılması gerektiği düşüncesinin önemi günümüzde daha açık bir biçimde kendisini göstermektedir. Sadece 3 Mayıs günleri değil, Türk milletinin Türk kimliğine sahip çıktığını gösterdiği her an, her gün milliyetçiler bayramıdır. 26 Nisan 1944’te Ankara’da başlayan ilk mahkeme, dönemin üniversite gençliği tarafından hınca hınç doldurulur. Bu yoğun kalabalık ve tezahürat karşısında mahkeme heyetinin içeriye pencerelerden girebildiği söylenir. Nihal Atsız, mahkeme heyetine; “Sabahattin Ali’den sorulsun, hıyanetini ispat edelim mi? Buna razı mı?” diye sorar. Sabahattin Ali ise bu sözler karşısında sessiz kalmış ve bir cevap verememiştir.

ÜLKÜCÜLÜK ŞEREFTİR ŞEREFTEN TAVİZ OLMAZ

Hedefi Turan, rehberi Kur’ân olan ülkücüler için liderimizin söylediği bu sözler herkese örnek olmalı. “Bayrağa kan gerek, solmasın” diye bayrak için dökülen kandır. Liderine, ocağına, fikir sistemine bağlı, tefrikaya çanak tutmayandır. Kimi zaman Derviş Yunus, kimi zaman Yavuz, kimi zaman surlarda üç hilal elinde Ulubatlı Hasan’dır. Rehberi, iki cihan güneşi Hz. Muhammed (s.a.v.); kaynağı, ilhamı, düsturu Kur’ân olandır. Semalarda dalga dalga yayılan ezan susmasın” diyerek toprağın kara bağrına düşen candır. Türk’ün töresini, Türk’ün ilini, İslâm’la kaynaştıran Ahmet Yesevi ocağında kaynayan, pişen, kavrulandır. Ülkücülerin hedefi, Türk milliyetçilerinin ülkücülük tarifinin sınırları içinde bulunacak görüşlerini, fikirlerini ancak genel olarak işaret etmiş bulunmaktayız.

TÜRKLÜK ŞUURU

3 Mayıs 1944’ü doğuran şartlar ve gelişmeler, önemini ve sıcaklığını bugün de korumaktadır. Bugün Türkiye, etnik milliyetçilikleri körükleyen ve Türk kimliğini her fırsatta reddeden bir siyasi anlayışla idare edilmektedir. Türk’üm diyemeyenlerin, Türklük şuurunu sorgulamaya açanların, Türk olmaktan gurur duyanları ırkçılıkla suçlayanların ‘aydın’ olduğu günümüzde, 3 Mayıs Milliyetçiler Günü’nün önemi bir kat daha artmaktadır. Özellikle 1984 yılından beri ülkemizde süregelen etnik milliyetçi terörün tek amacının, Türklük kavramını sorgulamaya açarak, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü önce kafalarda silmek istediğini düşünecek olursak, her Türk’ün bu günü milli şuurla idrak etmesi gerekmektedir. Tüm okuyucularımızın 3 Mayıs Milliyetçiler Günü’nü kutluyoruz.

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ EMİN ELLERDE

3 Mayıs’ta çekilen eziyet ve çileler asla heba olmamış, Türk milliyetçiliği siyasal ve kültürel boyutuyla milliyetçi kahramanların fedakârlıkları sonucunda, toplumun her katmanında filizlenmiş ve nihayetinde aziz milletimizce kabul görerek, gönlünde yer etmiştir. Bu işin bir bayrak yarışı olduğunu ve her gelenin kendisinden sonrakine bir mesafe katederek teslim etmesi gerektiğini Başbuğ öğretmişti. Ziya Gökalp’ten Mümtaz Turhan’a, Erol Güngör’den Orhan Türkdoğan’a Türk toplum yapısının değişimini ve modern dünya ile karşılaştığı zamanki halinin milli kalarak nasıl gerçekleştirileceğinin siyasal karşılığı olan MHP’nin, Başbuğ Türkeş rahlesinden geçen ve 1997 ‘den sonra artık iktidar zamanı diyerek yola çıkan lider Dr. Devlet Bahçeli ile Türk milliyetçiliği daha geniş bir yelpaze bulmaya başladı. Lider Bahçeli de öğrendiklerini geleceğe taşımakta, Türk milliyetçileri her gün daha da büyümektedir. Hareketin müktesebatından aldığı tecrübe ve halin gerçekleri ile donanıp geleceğe bakan lider Dr. Devlet Bahçeli, yeni yol haritasıyla, yüzde seksenden fazlası orta sınıflaşma mücadelesi veren, köyden kente gelip kentli olma mücadelesinde olan insanının bu süreçte kitle kültürünün tesiri altında kalıp, kimliğini kaybetmemesi için kentlileşmeyle kimlikli kalmanın nasıl mümkün olabileceğinin kaygısını çekerken; öte yandan milli değerleriyle barışık sermaye sahiplerinden oluşması gereken “Milli Burjuvazi” nin hayalini kurup, beyaz yakalı orta sınıfın beklentilerine göre politikalar üretmeye, ürettirmeye çalışılmaktadır. Ülkücü hareket, sadece konjonktürün ürettiği milliyetçi dalgayla var olan bir hareket değildir. 50 yıllık siyasal ve daha eskiye dayanan kültürel birikimin tecrübesinin üzerinde var olan bir harekettir. Cumhuriyetin kuruluş felsefesini oluşturan Türk milliyetçiliği, çeşitli badireler atlatmış ve otoritelerin dışında milletin kendi iradesiyle Türk milliyetçiliğine sahip çıkmasını sağlayan sadece siyasal bir hareket olmayıp aynı zamanda bir kültür okulu olmuştur ve bu kapsamda artık Türkiye’nin geneli Türk milliyetçilerinin, milliyetçilik anlayışının özeti olan lider Devlet Bahçeli’nin, şu değerlendirmesi etrafında müttefiktir.

Bu ülkenin ön sözü Çanakkale’de, son sözü Lozan’da söylenmiştir, bu ülke yüzyılların birikim ve tecrübesiyle bir arada yaşama kültürüne fazlasıyla sahiptir. “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan ve kendisini bu ülkenin müktesebatına ait hisseden herkes Türk’tür” diyerek haykırıyor ve toplumda ayrılık fitnesi yayanlara müşterekleri hatırlatıyordu. Anıt Tepe ile Kocatepe arasına çekilmiş çelikten bir halat olan siyasal adresin adı MHP olmuştur. Türk milliyetçiliği, cumhuriyet kurulduğundan beri Mustafa Kemal Atatürk’ten Başbuğ Alparslan Türkeş’e ve ondan sonra da Bilge Lider Devlet Bahçeli’ye emanettir.

3 Mayıs’ta çekilen eziyet ve çileler asla heba olmamış, Türk milliyetçiliği siyasal ve kültürel boyutuyla milliyetçi kahramanların fedakârlıkları sonucunda, toplumun her katmanında filizlenmiş ve nihayetinde aziz milletimizce kabul görerek gönlünde yer etmiştir. Yüce Türk milleti, Dr. Devlet Bahçeli liderliğindeki Milliyetçi Hareketi kendisine tek umut kapısı olarak görmeye başlamıştır.

1987 YILINDA BAŞBUĞ, 3 MAYIS TÜRKÇÜLER GÜNÜ’NÜN ADINI “3 MAYIS MİLLİYETÇİLER BAYRAMI” OLARAK DEĞİŞTİRDİ

3 Mayıs Türkçüler Günü, 3 Mayıs 1944 günü Nihal Atsız başta olmak üzere, aralarında Başbuğ’umuzun olduğu bir grup Türk milliyetçisi aydının tutuklanması, tutukluluk sırasında işkenceler görmesi nedeniyle ve ayrıca Atatürk’ten sonra değişen yönetim politikasına karşı ilk milliyetçi çıkışın; hareketin dönüm noktası olarak kabul edilip kutlandığı bir gündür. “3 Mayıs Türkçüler Günü” 1987 yılına kadar bu isim altında kutlanmıştır. 3 Mayıs 1944 tutuklanmasından sonra milliyetçi aydınlar bir müddet siyaset üstü kalarak davalarını yürütmek yolunu seçtiler. 1969’da ise Başbuğ Türkeş, partileşerek Türk milliyetçiliği davasını yürütmeyi uygun buldu ve bunu en etkili yol olarak ilan etti. 3 Mayıs Türkçüler Günü, 1980 ihtilaline kadar muntazaman her yıl kutlandı. 12 Eylül ihtilalinden sonra Türk milliyetçileri zindanlarda ve işkencehanelerde, 3 Mayıs 1944 yılı işkence ve baskılarını gölgede bırakacak şekilde işkence gördüler. Zindanlara atılmayan Türk milliyetçileri ise ayrı baskı ve tehditlere maruz kaldı. Yani 12 Eylül ihtilalinden sonra maddi, manevi baskı görmeyen tek bir Türk milliyetçisi, tek bir ülkücü göstermek mümkün değildir. Rahmetli Başbuğ, 5 yıl tutuklu kaldıktan sonra tahliye oldu. Bir müddet sonra Türk milliyetçileri tekrar bir araya gelmeye ve kalındığı yerden devam etmenin yollarını aramaya başladı. Bu arada ilk 3 Mayıs Türkçüler Günü de kutlandı. Yemekli bir toplantı yapıldı. Sonra 1987 yılında Başbuğ, 3 Mayıs Türkçüler Günü’nün adını “3 Mayıs Milliyetçiler Bayramı” olarak değiştirdi. Ve bundan sonra her yıl 3 Mayıs günü “Milliyetçiler Bayramı” olarak ilan edilerek, kutlamalar bu isim altında yapılmaya başlandı.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ