Seçenek vardı da biz mi yedik?..

Sıtkı Şeremetli

Şükrü ALNIAÇIK

Seçenek vardı da biz mi yedik?..

Fetölü devam etsek ne olurdu?

‘Renk körü’

Yani?..

“Kırmızı – beyaz”la “sarı – kırmızı – yeşil”in hiç bir farkı olmazdı!.

Başka?

Kürdistan kurulur, üstüne de koyu kırmızı  risaleler okunurdu!.

Sonra?

İsrail Tanrısı Yehova, arz-ı mev’ut üzerinde tıpkı Atinalı Zeus gibi Frigya Tanrıçası Kybele’ye kadar yürür müydü?

Yürürdü?

Hepimiz FETÖ’cü olur muyduk?

Olanlar olurdu.

Gerisi?

KPSS engelli ırgat – cariye!..

İslam ne olurdu İslam?.

Ne olurdu bilmem ama…

“Allah indinde yegâne din İslam” (Al-i İmran 19) olmazdı.

Papa ne olurdu?

İbrahimî dinler Genel Müdürü!.

Bizim Diyanet?..

Abraham Company Orta Anadolu baş bayii…

Tamam anladık!..

*****

Peki “yeşil kuşak”tan beri demlenmiş FETÖ’yü devletten sökmek için 60’ta, 70’te, 80’de, 97’de olduğu gibi seküler güç kullanamaz mıydık…

Darbe muhtıra filan?..

Yok abi.. Bu laikar atraksiyonlar, Demirel, Erbakan, Erdoğan, Abdullah Gül, Davutoğlu filan doğuruyor..

Hmm!.

Tamam demokratik olsun…

Mesela Ekmeleddin Bey gibi birini Cumhurbaşkanı yapıp CHP – MHP hükümetiyle bunları ordudan, emniyetten, yargıdan, bürokrasiden, eğitimden ve basından atamaz mıydık?

Yani oğullarımızı köle kızlarımızı cariye olmaktan, ülkeyi parçalanmaktan, din-i İslâm’ı şakülünden çıkmaktan koruyamaz mıydık?

Hayır başaramazdık!..

Ne olurdu peki?

28 Şubat’tan sonra ne olduysa o olurdu.

Ilımlı İslam, arkasına etnik İslam’ı ve kitlesel muhafazakar kaygıları da alarak “Refah’ın yükselişi” gibi ilerlerdi.

Hele de arkasına ABD, İsrail, Vatikan ve Avrupa’yı almış, ekonomik kredibilitesi yapay olarak şişirilmiş Tarsus’undan Efes’ine Midyat’ından Norşin’ine kadar üniter yapısı tandır kebabı gibi lime lime edilmiş bir Türkiye’yi kurtlar sofrasında yemek için çatal bıçak bile gerekmezdi.

Haklısın galiba… Durum meydanda…

*****

Şimdi bu devlet ve millî beka işi,

a) ABD’nin kucağında Gülenist yatırımlarının bekçiliğini yapan ve kültürü- karakteri, bin yıllık bir Türk’ten epeyce farklı olan FETÖ’yle yürümeyeceğine göre…

b) İslamî karakterli bir tehditle stratejik bir mücadele, ancak İslam’ı önceleyen, sahiplenen, bilen ve siyasette kullanabilen bir ekiple yani AK Parti ve Erdoğan’la yürütülebileceğine göre…

c) Bölmeyi istedikleri kitle Şafi’ül-mezhep Müslüman olan ve uzun vadeli “Keleş” zoruna, iç ve dış ajan faaliyetlerine rağmen çoğunlukla bin yıllık kardeşlik duyguları ağır basan Kürtleri de kitlesel bazda din bağıyla Ankara’ya bağlayacak daha makul ve makbul bir siyasi oluşum da mevcut olmadığına göre…

d) Ilımlı kılmaya, tahrif etmeye çalıştıkları dinin Türkiye’de, eski Nizamiye geleneğiyle yetişmiş İlahiyat ve İmam Hatip kadrolarını, Ehli sünnet Vel cemaati, hatta diğer geleneksel dini yapıları (tarikat ve cemaatları) kucaklayacak en büyük kitle partisi AK Parti olduğuna göre…

Fetö ve PKK meselesi çözülene kadar MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yaptığı gibi el üstünde tutmak, onunla ittifak kurmak, ona sahip çıkmak millî bir vazife, stratejik bir vecibe değil midir?

15 Temmuz’dan 7 Ağustos’a doğru yürürken takvimin bende uyandırdığı duygu ve düşünceler bunlardır.

Saygılarımla….

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ