Sebepler manzumesi ve İstanbullu Hoca! (Ahmet ŞAFAK)

Sebepler manzumesi ve İstanbullu Hoca! (Ahmet ŞAFAK)

Sebepler manzumesi ve İstanbullu Hoca!
(Ahmet ŞAFAK)
Dış telkinlere açık dönemden, üstelik toplum yaşamı açısından en radikal, en gerilimli, en şedid sarsıntı olan darbe girişimini de yaşayarak çıktık. Yakın tarihi hepimiz daha dün gibi hatırlıyoruz. Hangi merhalelerden geçtiğimizi biliyoruz. Dün dünde kalmalı; bugün yeni bir şey söyleme vaktidir. Her söz bir gerekçeden yola çıkarak sarf edilir. Sebepler değiştiğinde sözler de farklı istikamete akar.

Dünün gerilimini, tartışmalarını dünün sebeplerine bağlamak, dünün kavgalarını dünün eylemleriyle açıklamak hem akılcı hem gerçekçi hem vicdani olandır. Epeydir, eylemlerimizden sebepler bağını çıkarmış durumdayız. Tutkuyla o ilk sözü gündemde tutmaya çalışıyoruz. Sözler, tribünümüzü gergin tutmak için kutsal bir fanusta saklanır gibi saklanıyor. Halbuki sebepler değişirken söz aynı kalır mı?

Tarık Buğra, “Küçükağa” romanında bu sebepler manzumesini ne güzel anlatır. Kurtuluş Savaşı’nda padişahın sarsılmaz savunucusu, “İstanbullu Hoca” namıyla tanınan Mehmet Reşit Efendi, tipik bir Kuvvayi Milliye düşmanıdır. Yeni geldiği kasabada Kuvva’nın alanını daraltmak, milli kuvvetlerin teşkilatlanmasını önlemek vazifesini ifa eder. Romanın en yaman kahramanlarından biri de Çolak Salih’tir. İlk dönüşüm onun ruhunda yaşanır. Birinci Dünya Harbi’nden önce çok iyi arkadaşı olan Niko, savaş dönüşünde Yunan Megalo İdeası’nı savunan çeteci bir palikarya olmuştur. Dostluğa, arkadaşlığa önem veren Türk vicdanını temsil eden Çolak Salih, savaştan arta kalan tek koluyla kuvvacılara katılma kararı verir. Ancak, İstanbullu Hoca’yı da çok sevmektedir. Onu ikna etmek için Kuvvayi Milliye’nin isteğiyle Türk’e has arifane girişimler yapar. Kuvvayi Milliye, İstanbullu Hoca’yı ikna edemez, ortam gerginleşir ve Mehmet Reşit Efendi, çoluğunu, çocuğunu bırakıp çetecilere katılır. Ruhunda meydana gelen dönüşümle artık vatanın savunulması kararındadır; ancak kuvvacılara “he” demeyi de içine sindirememektedir. Vatanseverliğine dağlarda yol bulur, çetecilerden de uzaklaşır, Çerkez Ethem’le birlikte Yunanla dövüşür; düzenli ordunun başlangıcına isyan eden Ethem’le ters düşer ve memleketin kurtuluşunun can düşmanı olarak gördüğü Kuvvayi Milliye eliyle gerçekleşeceği kanaatine gelir. Herkesin çok sevdiği İstanbullu Hoca artık Ankara yolundadır.

Ankara devlettir, Ankara vatandır, Ankara millettir; Ankara topyekun bir maziyi temsil etmektedir. İstanbullu Hoca’yı değiştiren sebep nedir acaba? İstanbullu Hoca’yı değiştiren olgu, bağımsızlık duygusunun tam ve kesintisiz biçimde hangi dinamizmle gerçekleşeceği sorusunun cevabında gizlidir.

Sevr’i imzaladığı anda kuttan düşen padişahlığa yaslanarak memleketi kurtarmak mümkün değildir. Bağımsızlık münferit bir hamle ile benlik duygusuyla oluşmuş çeteci mantıkla da temin edilemez. Bağımsızlık, şeksiz, şüphesiz ve gölgesiz bir milli şuur ve milli dayanışma ile gerçekleşir. İstanbullu Hoca, ailesinden ayrı kalıp dağlara çekildiğinde aşama aşama hep bu nefsi muhasebe ile meşgul olmuş ve sonunda “milletin iradesi” hakikatine ulaşmıştır.

Bu cumhur fikrine ulaşmak demektir. Hayatımızdan sebepleri çıkardığımızda ve ego ile başbaşa kaldığımızda sadece kendimize yabancılaşmıyoruz; farkında olmadan milli olana da sırtımızı dönüyoruz. İstanbullu Hoca’nın yönünü Ankara’ya çeviren ve onu “Küçükağa” yapan sebepleri bugün de göz ardı edemeyiz.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ