Sahi biz niye İngilizlere sıkmamıştık kanka?

Sıtkı Şeremetli

Sahi biz niye İngilizlere sıkmamıştık kanka?

(Şükri ALNIAÇIK)

Şimdi…
Hayatında “kaynaksız-anonim” Peygamberler Tarihi dışında tarih kitabı görmemiş…
Hele hele, içinde gavur icadı kanunlar var diye hiç İnkılap Tarihi okumamış adama..
“Bu var ya bu!..
Padişaha vurdu!..”
diyorlar, adam sanki babasına vurulmuş gibi oluyor!.
Sonra da Cumhuriyete tükürüyor, sövüyor tabii.
Al sana potansiyel vatan haini!..
“Lan olum öyle değil !..” diyene kadar, intikam ateşiyle pıtır pıtır patlamış “mısır” tanecikleri çoktan etrafa saçılmış oluyor!.
Sonra kim iki kelime Arapça kelam ederse, isterse “يالله تزيك” (*) desin!..
Mısırcık, onun midesine iniyor!.
Yine İlker kardeşim ısmarladı..
“Abi bu ‘İngilizler, tek kurşun atmadan İstanbul’u bize nasıl teslim ettiler?’ konusunu bir yazsana, ilaç niyetine…” deyince oracıkta yazmaya başladım.
“Bana değil abi ortaya” demesin mi?..
Meğerse buraya istiyormuş.
Önce normal tarafından anlatalım.
İntelljensiyal boyuta sonra çıkarız.
“VEKALET SAVAŞLARI’nın ilk örneğini uzayan savaş nedeniyle askeri, ekonomik ve siyasi sıkıntı çeken İngiltere 1919’da Anadolu’da başlatmıştır.
İngilizler, henüz adına numara konmamış olan “Harb-i Umumi”nin süresini iki yıl olarak hesaplamışlardı.

Ancak “savaşların efendisi” oyuna girince durum pek de öyle olmadı.

– Almanların Türkleri savaşa sokarak savaşı Ortadoğu’ya yayması,
– Çanakkale zaferi nedeniyle Rus çarlığının yıkılması,
– Buna bağlı olarak Almanların Doğu cephesinde rahatlaması,
– Dolayısıyla savaşın 4 yıla uzaması gibi sebeplerle İngiliz kamuoyu, yeni bir savaş istemiyordu.
Esasen İngilizler, Viktorya yumurtasından çıktıkları için öteden beri “yerel güç kullanımı” konusunda ustaydılar.
Canları da bize bir maymun masalı olarak yutturulan Darwin’in “üstün ırklar nazariyesi”nden beri kıymetliydi!
Nüfus teorisyeni Malthus da “kaynaklar kısıtlı, nüfus hızlı artıyor, gücü olmayana acımayın!” demişti.
Bugünlerde ABD’nin Ortadoğu’da uyguladığı vekalet savaşlarının kökleri, İngiltere’nin az sayıda askerle çok netice almayı amaçlayan Hindistan siyasetine dayanır.
Savaşmaya elverişli ve hevesli bir yerel güç varken “ana-kara askeri” harcamadan netice almak, İngiliz savaş konseptinin anahtarıdır.
İşte bizim Kurtuluş Savaşı olarak adlandırdığımız ve aslında 1. Dünya Savaşı’nın bölgesel bir uzatması olan 1919-1922 muharebeleri, İngiltere’nin Ortadoğu’da yürüttüğü ilk vekalet savaşıdır.
Asıl güç Sevr planına göre oyuna devam eden İngiltere Fransa ve İtalya, vekilleri ise Batıda Yunanistan, Doğuda Ermenistan’dır.
Güneyde Lawrence’in Arapları yapacağını yapmış, Ermeni’ye karşı talimli “Hamidiye” kültürlü mütedeyyin Kürtler, bu oyuna gelmemişlerdir.
Bu iki ufaklığın iyi oynayıp da galip gelmesi halinde Doğuda “büyük Ermenistan” kurulacak, Batıda İzmir Yunanlıların olacaktır.
Bu sebeplerle Mondros mütarekesinin 7. Maddesi gerekçe gösterilerek ama aynı maddenin hilafına 15 Mayıs 1919″da Yunanlılar İzmir’e çıkarılmışlardır.
Karar, mağlup devletlerin paramparça edilip kuşa çevirildiği Paris Barış Konferansında alınmıştır.
Yani Yunanistan bu savaşta İzmir uğruna itilaf devletleri adına savaşmıştır.
Türkler yeni bir başkent örgütlenmesine giderek İngilizlerin işini 500 km kadar zorlaştırmış, Yunan savaş makinası, Ankara yolunda önce su kaynatmış, sonra da yatak sarmıştır.
Yunanistan İngiltere adına (Sevr’i imzalatıp İzmir’i almak amacıyla savaştığı için) Yunanistan yenilince ayrıca İngiltere’yi yenmeye gerek kalmamıştır.
Mamafih, bu yeni savaşın ateşkesi olan Mudanya Antlaşmasını Yunanistan’ın yerine İngilizler imzalamıştır.
Önce İtalya’nın, sonra da Fransa’nın cumhuriyete doğru gittiğini 1921’de Teşkilat-ı Esasiye Kanunuyla deklare eden Ankara Hükümetiyle anlaşarak İngiltere’yi Yunan ordusuyla başbaşa bırakması da İngiliz kamuoyunu Türkler lehine etkilemiştir.
Burada, Başkomutan Mustafa Kemal’in, 30 Ağustos 1922’deki Büyük Taarruz zaferinden sonra verdiği “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri” komutuna da açıklık getirmemiz gerekir.
İkinci hedef, “İSTANBUL VE BOĞAZLAR”. yani İngiliz kuvvetleridir.
Türk ordusu, Boğazlar mıntıkasına doğru yürüyüşe geçtiğinde İngilizler Mudanya iskelesine kadar çekilmiş ve ateşkes istemişlerdir.
Hatta Susurluk civarında bir köprüde öncü süvariler köprüyü tutan İngiliz devriyesiyle karşı karşıya geldiğinde karargâha ne yapılması lazım geldiği sorulmuş, “süvarilerin atlarını dereye sürerek İngilizleri geride bırakması ve asıl menzile doğru yürümesi” emredilmiştir.
Galip Türk ordusunu kurşun sıkarak durduracak bir kuvvet yoktur.
Bu güzel neticeyi riske edecek bir taşkınlığın da lüzumu yoktur.
Mudanya Ateşkesinin bir maddesi, Barış Antlaşması’nı takiben İstanbul’un Türklere teslim edilmesi, bir diğer maddesi de Trakya’ya jandarma kuvveti çıkarılmasıdır.
İstanbul için ayrıca mermi atmaya bu yüzden gerek kalmamıştır.
Türklere 1921’den itibaren yakınlık gösteren Bolşevik Rusya’nın nasıl bir yol tutacağı henüz tam olarak belli olmadığından Boğazlar bölgesinin denetimi konusunda ileri sürülen düvel-i mütelife görüşü de Türk tarafı için sorun olmamıştır.
Boğazlar’a, sarayın başı sıkışınca Ruslar’ı (1833) Ruslar sıkıştırınca İngilizleri (1878) kafayı sıyırınca da Almanları (1914) davet eden bir Osmanlı hariciye geleneğine, “1923’ten 1936’ya kadar itilâf devletlerinin ne işi vardı?” diye sormak çocukluk değilse cehalettir!..***

GELELİM, İNTELİJENSİYAL MALUMATA…

Ankara’nın millî hedefleri, nereyi elde tutabileceksek ona göre yani, Türklerin çoğunlukta olduğu yerlere göre belirlendiği için İngilizler Petrol bölgeleri ve kutsal Kudüs tehlikeye girmedikçe Anadolu Hareketine karşı sert bir tavır almamışlardır.
Osmanlı ordularını terhis ettikten sonra Ermenilere ve Yunanlılara bir şans vermişler, onların boş kaleye gol atmasını beklemişlerdir.
Ancak İttihat ve Terakki cemiyetinin Selanik Şubesinin kurucusu ve 1 numaralı üyesi olan Kazım Karabekir paşa, Erzurum kalesini terk etmemiştir.
Çünkü Kars, 1878’den beri Rusya’ya bağlıdır ve Bolşevik ihtilaliyle başıboş kalan Ermeniler 1918 yılı başlarında Kars’ta ağır katliamlar yapmışlardır.
15. Kolordudan yoksun bir Erzurum’un kaderi de aynı olacaktır.
Bu sebeple önce Yakup Şevki Paşa sonra da Kazım Karabekir Paşa askeri kışlasında tutmuşlardır.
Hatta silah teslimatı yapmış, Zigana’da eşkıya kılığında İngilizleri basarak, top kamalarını geri almışlardır.
Bunla hukuken birer ateşkes ihlalidir.
Mustafa Kemal de zaten, İngilizlerin bu konuda Osmanlı Hükümetine verdiği nota üzerine 9. ordu Müfettişliğine tayin edilmiştir.
İttihatçı genç subayların yönetimindeki Osmanlı Harbiye Nezareti derin bir harekatı başlatmıştır.
Aslına bakarsanız, 15. Kolordu, 1918’de Azerbaycan’ı Ermeni işgalinden kurtaran ve bağımsızlık ilanına imkân veren Kafkas Ordularının ta kendisidir.
Mondros ateşkesinden sonra Osmanlı sınırları içine çekilmiştir.
Standart Oil’in göz koyduğu Bakü petrolleri konusunda da rahatlayan İngiltere Türklerin Erzurum’da kalmasını, basınç altında parlayarak Bakü’ye yönelmesine nazaran ehven- i şer görmektedir.
Özetle Mustafa Kemal ve arkadaşları, millî yurdu kurtarmak için ileride güç ve fırsatlara göre hesaplaşmak üzere makul ve mantıklı taleplerin peşinde yürümüş, bu da İngiltere’nin yeni Lawrence oyunları peşine düşmesini önlemiştir.
Tarihi olayları, dönemin şartlarına göre değil de herhangi bir ideolojik tandansa veya politik amaca göre değerlendirmek cahillik veya deliliktir.
Toplumda, %10 oranında geri zekalı ve düşünce özürlü, okumuşlar arasında, % 2 oranında narsist kişilik bozukluğu, % 2 oranında asosyal kişilik bozukluğu, %1 oranında anti-sosyal kişilik bozukluğu bulunan bir toplumda…
Her 100 kişiden 15’i arızalıyken internette yüz yıl önceki olayların kahramanları üzerinden dedikodu ve fitne üretmek hiç de zor değildir.
Zamanın iptidai şartlarında askerini diri tutarak, yeniden ordu kurarak vatanı kurtararak bize emanet eden kurmayları bir kez daha minnet hürmet ve rahmetle yâd ediyorum.
Allah onların kabrini, mahallenin cahil delilerinden korusun!
Sabit deliler yine bizimdir…
Saygıyla…

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ