Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki deprem sonrası, Türk milletinin yaraları sarma adına gösterdiği yardımlaşma ve dayanışma faziletini, erdemini herkes gördüğü gibi, deprem sonrası “Yağma” kelimesinin de çok popüler olduğunu gördük. Maalesef sayıları çok az olsa da sırtlan sürüsü gibi deprem bölgelerindeki yıkılmış evler içinde, enkaz aralarında, yardım tırlarının önünü kesen yağmacıları gördük. Türk milleti acılar içindeyken, yüreği yangın yeriyken deprem bölgesinde yağma, hırsızlık, soygun yapabilen insan olabilir mi?

İnsan olmadıkları gibi bir millete mensup olmaları da mümkün değildir. İnsanlar canıyla cebelleşirken, insanlar yakınlarını kurtarmak için eliyle toprak kazıp, beton parçalamaya çalışırken, depremde hayatını kaybedenlerin ailelerinin acı feryatları arşa ulaşmışken, enkaz altındaki bebeklerin, çocukların sesleri yürekleri parçalarken bu yağmacıların nasıl bir mayası, nasıl bir kanı, nasıl bir karakteri var ki depremzedelerin alanını yağmacılık için tercih etmişlerdir?

Depremde yıkılmış evin sahipleri kurtulduysa çadırda titreyerek yaşam mücadelesi verirken, kimileri hayatını kaybedip toprak altına girerken, onların yıkılmış evlerine girip yağma peşinde koşmak şerefsizliğin en yüksek mertebesi değil midir?

Kimi yağmacıların da enkaz altındaki cesetler üzerinden değerli eşyaları (altın-para-saat) topladıklarını gördük!

Yardım tırlarının önünü kesip yağma gerçekleştirenleri ve buna teşebbüs edenleri gördük!

Sahte sıfatlarla yardım tırlarını kendi çiftliğine yönlendirenleri gördük!

Sahte polis, AFAD kıyafetleriyle yağma peşinde koşanları gördük!

Depremi fırsat bilip, bölgede ekmek ve yemek fiyatlarını iki katına çıkaran yağmacıları gördük.

Bunları bir insan doğurmuş, bir insan büyütmüş olamaz. Bunlar bu milletin fazileti, erdemi, merhameti, vicdanı yanında sayıca çok az ama mide bulandıran sırtlan sürüsüdür.

Bunların ırkı, soyu ne olursa olsun insan olmaları mümkün değildir. Hele hele Türk milletinin bir mensubu olmaları imkânsızdır. Asırlardır dünyaya adalet dağıtmış, her zaman mazlumların yanında olmuş bir milletin evlatları olarak böylelerinin aramızda nefes alıyor olması bile çok büyük ayıbımızdır.

Bu yağmacılar kim olursa olsun en ağır ceza verilmelidir. “Oğuz Kaan’ın Türklük Duası” diye sosyal medyada dolaştırılan bir makalenin içinde şöyle iki cümle vardır:

“Türk’ten hırsız, namussuz türerse hemen kahret!” 

“Namussuz bir tek TÜRK yaratacağına, dünyayı yık daha iyi!”

Yağmacılar içinde kim varsa da bu sözlerin muhatabı olsun…

Türk askeri ve polisi yağmacılara herkesin yüreğini soğutacak muameleyi yapmaktadır. Seri Osmanlı tokatlarının en güzel anlam yarattığı günleri yaşamaktayız. Türk askeri ve polisinin OHAL’in verdiği yetkilerle birlikte yağmacılara karşı hak ettiği muameleyi yapacağına yürekten inanıyoruz. Yaptıkları, yapacaklarının garantisidir. Disiplin içinde, sadece devlet eliyle…

SİYASİ YAĞMACILAR

6+HDP masasının sürekli provokatörlük üreten yorumcusu Can Ataklı geçtiğimiz yıllarda ne diyordu: “Darbe ihtimalini en az görenlerdenim. (…) Darbe hem de bugünün koşullarında darbe yapabilecek kabiliyet yok. (…) Teknik açıdan darbe yapmak bana göre çok zor. (…) Peki neler olabilir? Tayyip Erdoğan’ın gitmesi için çok büyük bir halk öfkesinin olması lazım. (…) Büyük bir doğal afet, büyük bir deprem, büyük bir başka bir doğal felaket… Çok büyük sel, çok büyük yangınlar… Hani yani Avustralya’yı yakan yangın vardı ya ülkenin her tarafı neredeyse… O kadar büyük yangınlar, deprem, çok büyük can kaybına yol açacak bir sel felaketi gibi…

Temennileri gerçek oldu. Türkiye 500 atom bombası gücünde ve 20 bin üzerinde insanımızın hayatını kaybettiği, onbinlerce insanımızın yaralandığı bir deprem yaşamıştır.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Can Ataklı gibi gazeteci evlatlarının böyle bir temennisi gerçekleşir de Kemal Kılıçdaroğlu gibi siyasetçiler bunu siyasi yağma için kullanmaz mı?

Siyasi yağmacı olarak karşımıza çıkan Kemal Kılıçdaroğlu, depremin acısını kendine Cumhurbaşkanı adayı olma yolu açma ve üç-beş oy kazanma uğruna iğrenç bir dil kullanmaya çalışmaktadır. Öyle bir hali vardı ki inanın tiksindim. Kusmaya ramak kalmıştı.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun tek niyeti vardı. O da siyasi yağma peşinde koşmak. İnsanların ölmesinin onun için bir önem taşıdığına inanmıyorum. İnsan hayatına dair bir hassasiyeti olsaydı, Hendek-Çukur-Kobani olaylarında azmettirdiği PKK’lı teröristlere yüzlerce insanımızı öldürten terörist Demirtaş’a şeref madalyası takmak isteyen, ona özgürlük vaat eden olmazdı. Eşini terör örgütü DHKP-C mensubu birinin cenaze törenine göndermezdi. Terör örgütü PKK’nın Suriye kolu YPG’yi “Vatanını koruyan oluşum” olarak görmezdi. Terör örgütü MLKP’nin kurucusuna “Komutanım” çeken Canan Kaftancıoğlu’nu CHP’de en güçlü siyasi figür yapmazdı. O yüzden insanın canı, insanın sağlığı hikâyelerini bize değil, kendine inanan ahmaklara anlatsın.

PKK’lı Pervin Buldan “Özellikle iktidarın bu depremde, bu afette enkazın altında kaldığını belirtmek isterim.” diyor. Yanında noter gibi “Evet, evet.” diyen Kemal Kılıçdaroğlu’ndan bu topraklara hayır beklemek zaten ahmaklıktır.

Utanmak gibi bir sınırı olmayan Kemal Kılıçdaroğlu elbette bununla yetinmiyor. Konuştukça konuşuyor ve “Bir algı operasyonuyla olayı çok fazla büyütüp sıyrılmaya çalışıyorlar. Asrın felaketiymiş. Başka ülkede niye böyle olmuyor?” diyebiliyor. 500 atom gücü enerjisiyle bir felaket yaşanıyor ve kurduğu cümlelere bakar mısınız? Asrın felaketi değilse, olay büyük değilse, CHP’li Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı’nın “İdealist” diye sahip çıktığı yüzlerce kişinin ölümünden sorumlu müteahhitler niçin yurt dışına çıkarken yakalandı peki? Senin poz verdiğin CHP’li müteahhitler niçin Kıbrıs’ta yakalandı o zaman?

Hali bu, sicili bu… O yüzden yok öyle yağma diyoruz.

Çıkmış “Bu depremin sorumlusu Erdoğan” diyor. “Beni tutuklayın” diyor. “Kavga edeceğim” diyor… Hem de tüm bunları depremin ilk günlerinden itibaren demeye başladı. Konuşmaları vallahi iğrençti, billahi iğrençti… O kadar yapmacık davranışları, o kadar samimiyetsiz duruşları vardı ki bunun tek tarifi siyasi yağmacılıktı. Devlet-millet bütünleşmesinin sağlanmasına katkı vermesi gereken, seferberliğe giren devlet kurumlarına ve topluma moral vermesi gereken adam tipine, endamına, şekline, şemaline yakışmayan bir siyasi kabadayılığı tercih ediyordu.

Depremin ilk günü resmen kaosu, krizi, provokatörlüğü tercih etti. Enkaz altında on binlerce insanımız varken kurulmayacak tüm cümleleri kurarak derdinin siyasi yağma olduğunu göstermiştir. Zaten her yayınlanmış konuşmasının altına büyük tepki gösteren halkın yorumları vardı. Rol de olsa sağduyulu davranması gereken Kemal Kılıçdaroğlu apaçık siyasi rant peşinde koşuyordu.

Enkaz içinde, yıkılmış evler arasında yağmacılık yapanlarla, enkaz altında on binlerce insanımız varken siyaset yapan Kemal Kılıçdaroğlu arasında fark var mı?

Çünkü onun derdi insan canı değil… CHP siyasetinin canı. Siyasette canlanmak. Konu anlaşıldı sanırım…

Sadece Kemal Kılıçdaroğlu siyasi yağmacılık peşinde değildi. İlk günden itibaren “Enkazdan önce AKP’liler kurtarılıyor” diye iğrenç iftiralara imza atarak provokatörlük yapan Ümit Özdağ, deprem felaketini getirip seçim tarihine bağlayan Meral Akşener ve “Erdoğan bu depremden bir seçim şamarı yer” diyen yardımcısı Koray Aydın, CHP’nin medyası, CHP’nin sanatçıları da resmen siyasi yağmacılık peşinde eylem ve söylem geliştirmektedir. Tüm bunları hafta içinde geniş değerlendireceğiz.