İSTİKLÂL MARŞIMIZ’A DAİR

Sıtkı Şeremetli

İSTİKLÂL MARŞIMIZ’A DAİR
(Ramazan KARACA)
Dün 12 Mart 2019 idi, yani İstiklâl Marşımızın kabul edilişinin 98. yıldönümü… 12 Mart 1921’de TBMM tarafından kabul edilen Milli Marşımız, bize verdiği tarif edilmez duygulardan dolayı takdiri şayandır. Ülkesini seven ve yüreği vatan için çarpan herkesin bu duygularını iliklerine kadar hissetmesini sağlayan bu marş, tabii ki kolay yazılmadı. Ne demişti Mehmet Akif Ersoy: “Allah bize bir daha böyle bir marş yazdıracak günler yaşatmasın”. İstiklâl Marşımızın en önemli ana fikri aslında budur. Öylesine zor ve mücadele yılları yaşadık ki, işte böylesine anlam yüklü bir destan yazıldı.
Özellikle bugünlerde ülkemizin bütünlüğüne kast edenlere karşı verdiğimiz mücadeleyi yaşarken ve yine bu vatan için şehit ve gaziler verdiğimiz anlarda İstiklâl Marşımızın o derin anlatımını daha iyi idrak ediyoruz. Çünkü bir milletin topraklarını muhafaza etmesi, onun için mücadele vermesi ve fedakârlıklarda bulunması ancak milli ve manevi duygularının had safhada yaşanmasıyla mümkün olmaktadır. İşte bunu bugün bir kez daha yaşıyoruz.
Yine İstiklâl Marşımıza dönersek… O milli mücadelenin verildiği yıllarda, İstiklal Harbi’nin başlarında, İstiklal Harbi’nin milli bir ruh içerisinde verilmesi imkânını sağlamak amacıyla Maarif Vekâleti, 1921’de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır. Kazanan güfteye para ödülü konduğu için önce yarışmaya katılmak istemeyen Mehmet Akif Ersoy, Maarif Vekili Hamdullah Suphi’nin ve Hasan Basri Çantay’ın ısrarı üzerine, İstiklal Harbi’nin özellikle hangi ruh ve ideolojik çerçeve içerisinde verilebileceğini Türklere göstermek amacıyla, Ankara’daki Taceddin Dergâhı’nda yazdığı ve İstiklâl Harbi’ni verecek olan Türk Ordusu’na ithaf ettiği şiirini yarışmaya koymuştur. Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda, bazı mebusların itirazlarına rağmen Mehmet Akif’in yazdığı İstiklâl Marşı kabul edilmiştir. Mecliste İstiklal Marşı’nı okuyan ilk kişi dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver olmuştur. Meclis üyeleri elleri kızarıncaya kadar alkışlıyorlar. Öylesine coşkulu okumuştur ki, arkasından meclisin isteği ile defalarca tekrar etmiştir. Hatta Mehmet Akif’in Hamdullah Suphi Tanrıöver’e hitaben, “Üstadım ben bu kadar güzel yazdım mı bilmiyorum ama siz çok güzel okudunuz” diyor. Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı’nı, şiirlerini topladığı Safahat’ına dâhil etmemiş ve İstiklâl Marşı’nın Türk Milleti’nin eseri olduğunu beyan etmiştir.
Şiirin Mehmet Akif tarafından yazılışı ve kabul edilişi kısaca bu şekilde. Bir de bunun marş olarak bestelenmesi safhası var. Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katılmış, 1924 yılında Ankara’da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini kabul etmiştir. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930’da değiştirilerek, dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör’ün 1922’de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuş, toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonileşmesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapmıştır. Protokol gereği, sadece ilk iki dörtlük beste eşliğinde İstiklal Marşı olarak söylenmektedir.
Allah’tan duamız, Dünya durdukça Vatanımızın semalarında Al Sancağımız dalgalansın, ezanlarımız susmasın inşallah ve bir daha İstiklâl Marşı yazmayı gerektirecek günler bize göstermesin… Âmin.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ