Din, ihlas ve samimiyet ister.

Din, ihlas ve samimiyet ister.
Din, Allah Teâlâ’nın, insanları iyiliğe yöneltmek ve kötülükten alıkoymak için, Peygamberleri vasıtasıyla bildirdiği emir ve hükümlerdir. Din, akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilâhî bir kanundur. Bu anlamda din; inanç, amel ve ahlak konularını kapsayan ve insanın hayat kurallarını belirleyen bir düsturdur.
Kur’an-ı Kerim de şöyle buyurulur: “Allah katında din kesinlikle İslâm’dır… ” (Âl-i İmrân; 19) Ve yine: “Kim İslâm’dan başka bir din arama çabası içine girerse, bilsin ki bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o âhirette ziyan edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân; 85) buyrulmaktadır.
Rasûlullah (sav) Efendimiz ise; “Rab olarak Allah’a, din olarak İslâm’a, Peygamber olarak Muhammed’e razı olan, imanın lezzetini tatmış olur.” (Müslim, İman, 11/56, Tirmizî, İman, 10/2623.) buyurmuştur.
İslam, Allah tarafından Hz. Muhammed (sav) Efendimize gönderilmiştir. Allah’ın korumasındadır. İslam’ın bütün hükümleri evrenseldir, insanlık için gerçek saadet ve kurtuluş reçetesidir. Kıyamete kadar hükümleri bakidir. En son ve en mükemmel dindir.
İslam dininin en önemli özelliği tevhid ilkesinden sapanlar ve saptıranlarla mücadele edebilmesidir. Bu konuda sapkınlarla asla uzlaşma veya anlaşma yoluna gitmez. Kâfirun Süresi buna örnektir. Diğer dinler tevhid ilkesini dejenere eden istismar odakları ile uzlaşma yoluna gitmişler ve asli özelliklerini kaybetmişleridir. Bu sebeple din olma vasıflarını kaybetmişlerdir.
Kur’an-ı Kerimde: “Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz.” (Hicr; 9) buyurulmaktadır. Ayet-i kerimede ifade edildiği gibi bu dini ve onun kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’i Allah koruyacaktır. Cenâb-ı Allah dinde tahrifata izin vermeyecek, orijinal hali daima var olacaktır.
Fakat burada en önemli ve kritik mesele dinin anlama ve yaşama biçimidir. Dinin nasıl anlaşılacağını ve yaşanacağını Hz. Peygamber kendi zamanındaki nesline öğretmiştir. Bu konuda en güzel örnek olmuştur. Eğer din, Allah ve Rasülü’nün talim ve terbiyesine göre değil de, insanların nefsi veya dünyevi arzularına göre anlama ve yaşanmaya tabi olursa sıkıntı başlayacaktır. Böyle bir durumda savrulan, aldanan, kandırılan ve doğru yoldan çıkanlar, akıllarını kullanmayan zavallı Müslümanlar olacaktır.
Tarihin her döneminde kirli odaklar din üzerinden insanları istismar etmek istemişler ve bazen de hedeflerine ulaşmışlardır. İstismar odaklarının en bariz özelliği güç ve menfaat üzerine bir din anlayışı kurgulamaktır. Münafıklık temel özellikleri olmuştur. Bu sebeple hedefleri asla dinin ihyası değil, din üzerinden kendi kirli fikir ve ideolojilerinin ihyasıdır. Bunun içinde dinin temel parametreleri ile oynamaktan, dini değerlerin içini boşaltmaktan çekinmezler. Bunlar yerine göre bütün kâinatın sahibi Allah (cc)’ ı aciz bir varlık olarak göstermekten, Hz. Peygamber (sav)’i dışlamaktan, Kur’an hükümlerini alaya almaktan, hadis-i şerifleri küçümsemekten kaçınmazlar.
Dinin istismarı ve tahrifi meselesini sadece cemaat veya tarikat mensuplarına has bir özellik olarak görmek yanlıştır. Bu bakış açısı da sakattır ve başka bir tefrika sebebidir. Elbette bu dine tabi olduğunu söyleyen, fakat dinin anlaşılması ve yaşanılmasında eksiklikleri olanlar vardır. Bu noktada bize düşen ilim ve hikmetle bu zümrelerle mücadele etmek, onlara doğru olanı göstermektir.
Bilinçli bir şekilde dine ihanet edenlerle ise ferasetle mücadele etmek şarttır. En önemlisi bu hainlerin, Müslümanları istismar yöntemleri tespit edilip meydanı onlara bırakmamaktır.
Din istismarı denilince hemen Müslümanlar akla geliyor. Halbûki İslam ile hiç ilgi ve alakası olmadığı halde, dinin orijinalliğini bozmaya çalışanların varlığı da bir gerçektir. Müsteşrikler bunların başında gelmektedir. Yine mesela Müslüman olmadıkları halde Müslümanların giyinme biçimine, haccına, kurbanına karışan ve “bu işler aslında şöyle olması gerekir” diye bize din öğretmeye kalkanlar da istismarcıların ta kendilerdir. Bu kişilerin yaptıkları en hafif tabiri ile “densizliktir”.
Aslında istismar edilen din değil, Müslümanlardır. Çünkü din Allah’ın korumasındadır. Müslümanların da istismara uğramaması için şu konulara dikkat etmesi gerekir;
– Cahillik her zaman başa beladır. Bu nedenle dinimizi adam gibi öğrenmeliyiz. Bu işi de sahih ve sağlam kaynaklardan yapmalıyız.
– Din önce iman, ibadet ve ahlakı emreder. Dinde istikamet ve istikrar sahibi olmak en önemli meseledir. Bu nedenle bid’at ehlinden uzak durunuz.
– Din, ihlas ve samimiyet ister. Dini sürekli “maddi menfaat devşirmeye” indirgeyenlere karşı mesafenizi koruyun.
– Dinin hükümleri hafife alan, takiyye yapan ve sürekli kerametten ve rüyalardan bahsedenlere karşı uyanık olunuz.
– Süslü cümleler kuran, sürekli nefsinizi okşayanlara karşı dikkatli olunuz.
– İnternetten dini bir konu araştırırken adı dini çağrışım yapan her siteye dalmayınız. Yoksa bilmeden tuzağa düşersiniz.
– Sürekli “din akıl işidir” deyip mantık vurgusu yapan adamlara dikkat ediniz. Allah’ın dini İslam da eksiklik arayanlarla işimiz olmaz.
– Dinde kendini cennetlik gören, diğerlerini cehenneme gönderen, tekfirci ve tefrikadan medet uman fırkalara karşı dikkatli olunuz.
Sonuç olarak; bir Müslüman bir delikten iki defa ısırılmaz. Velhasıl ve basiret ve feraset ehli olunuz.
İzzet Altıntaş / İl Vaizi
Fotoğraf açıklaması yok.
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ