Bunlar, insana su vermezler

Sıtkı Şeremetli

Bunlar, insana su vermezler

(Orhan KARATAŞ)

CHP’nin bu ülkenin en büyük, en ivedi ve en ağır sorunu olduğu bütçe görüşmelerinde çok daha net anlaşılıyor. Her bakanlığın bütçesinde aynı yalanlarla, kavga ve kargaşa çıkarıyorlar. Bunların ellerine imkân geçsin, kendileri gibi düşünmeyen, kendilerini onaylamayan, kendilerinden olmayanlara bırakın tahammül etmeyi, su bile vermezler.

13.12.2019 10:00 

     Bu ülkenin partisi olduklarını iddia edenlerin, bu millete ne kadar mesafeli durduklarının bir çarpıcı örneğini, Mecliste devam eden bütçe görüşmelerinde görüyoruz. Bütçe görüşmeleri, siyasi partiler için bulunmaz bir fırsattır. Yürütme organı, yani hükümet sınav verir. Türkiye’nin istisnasız her meselesi konuşulur. İktidar yaptıklarını savunur, yeni bütçe ile yapacaklarını anlatır ve ayrıntılandırır. Muhalefet partileri eksikleri, yanlışları söyler, önerilerini sıralar. Yıllarca parlamento muhabirliği yaptım. Çok renkli, çok keyifli, çok seviyeli bütçe görüşmeleri izledim. Atışmalar bile belli bir olgunluk, belli bir seviye ve belli bir nezaket içinde yapılırdı. Sonuçta kazanan siyaset olurdu, bütün partiler olurdu ve Türkiye olurdu.

KASITLI KAVGA ÇIKARIYORLAR

Ne yazık ki, aynı olgunluğu, aynı heyecanı artık göremiyoruz. Bütçe görüşmeleri bir beyin fırtınasına dönüşmediği gibi, bir kin kusma, karalama, iftira etme gerekçesi oluyor ve doğal olarak bunların sonucunda kargaşa, gerginlik ve kavga kaçınılmaz hale geliyor. CHP ve yancıları muhalefet yapmak adına, o kadar ilgisiz, o kadar seviyesiz, o kadar gündemden, milletten, ülke gerçeklerinden kopuk şeyler söylüyor ve bunları kabul ettirmeye çalışıyorlar ki, şaşıp kalıyorsunuz. Her bakanlığın bütçesinde aynı yalanları, aynı karalamaları gündeme getirerek, kavga ve kargaşa ile Meclisi geriyor, ağır hakaret ve hatta küfürlerle kasıtlı biçimde kavga çıkarıyorlar. Bunun adına da muhalefet yapmak diyor ve saygı bekliyorlar.

BAHANELER HEP AYNI

CHP’nin bu ülkenin en büyük, en ivedi ve en ağır sorunu olduğu bütçe görüşmelerinde çok daha net anlaşılıyor. Her kürsüye çıkan, bir PKK güzellemesi ile lafa başlıyor, HDP sözcülüğü ile sözlerini sürdürüyor, artık bıkkınlık veren Tank Paleti Fabrikası yalanları ile bitiriyor. Bunları dinlerseniz, başka bir ülkede, hatta başka bir gezegende yaşadığınızı zannedersiniz. Küresel güçler Türkiye’ye saldırır, bunlar sevinir. ABD ambargo, yaptırım tehditleri savunur, bunlar ellerini ovuşturur. Milletten alamadıklarını, olağanüstülüklerde arar ve bundan da en küçük bir rahatsızlık duymazlar. Her şey kötü, her şey yanlış, her şey berbat, sadece bunların söyledikleri doğru. Terörle mücadele edilmesinden çok rahatsız olduklarını açıkça söyleyemezler, ama öyle bahanelerle, öyle şeyler anlatırlar ki, dağdaki hainleri getirip o kürsüye çıkarsanız, inanın bu kadar ileri gidemezler. Eğer bu vahamete itiraz edip, terörle mücadelenin önemini anlatırsanız, anında saldırıya geçer, en sert şekilde karşılık verirler.

SU BİLE VERMEZLER

Doğu Akdeniz’de hak ve hukukumuzun savunulmasından, kararlı durulmasından, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne sahip çıkılmasından en küçük bir memnuniyet duymadıkları gibi; öyle şeyler anlatırlar ki, Yunanistan, Fransa, Güney Kıbrıs, Mısır temsilci gönderse, bunların yanında hiç kalır. Barış Pınarı Harekâtı’nı arkadan dolanarak sabote etmeye çalışırken, ABD’ye karşıymış gibi görünüp Pentagon sözcüsü gibi konuşurlar. Tank Paleti Fabrikası ile ilgili gerçekleri Sayın Cumhurbaşkanı defalarca dile getirdi. Milli Savunma Bakanı ayrıntı verdi. Sayın Devlet Bahçeli, kör cahile anlatır gibi tane tane izah etti. Hiçbiri fayda vermedi. Ne yalanlarından vazgeçiyorlar, ne iftiralarını bozuk plak gibi tekrarlamaktan geri duruyorlar. Bir de büyük pişkinlikle meydan okuyor, hesap sormaktan dem vuruyorlar. Söylediklerinden ortaya çıkan gerçek şudur: Bunların ellerine imkân geçsin, kendileri gibi düşünmeyen, kendilerini onaylamayan, kendilerinden olmayanlara bırakın tahammül etmeyi, su bile vermezler.

NE İSTİYORLAR?

Bütün bunları yapıyorlar, sonra da dönüp hukuktan, demokrasiden, insan haklarından, sevgiden, hoşgörüden bahsediyorlar. Demokrasi olabilmesi için bunların anlattıklarının, işlerine gelenlerin hayata geçmesi, kabul edilmesi ve öne çıkarılması lazım. Peki, istedikleri nedir? Millet iradesinin hiçe sayılması, hükümetin bu beyler istiyor diye derhal istifa edip geri çekilmesi ve meydanın kayıtsız şartsız bunlara bırakılması. Hukukun işlemesi için teröristlere ses çıkarılmaması, bunların azgınlıklarına müdahale edilmemesi, hatta kişisel meselelerinde bile işlerine gelen kararların verilmesi gerekiyor. İnsan hakkı, çocukları dağa kaçırılan analar için akıllarına gelmez ama bu ülkeyle, milletle meselesi olan her kim varsa hepsini sıralar ve ağıt yakarlar. Hoşgörü dedikleri şey, yaptıkları ihanetin, söyledikleri yalanın, attıkları iftiranın, milletin vermediği yetkiyi kullanmalarının hoş görülmesidir.

BÖYLE BİR DÜNYA YOK

Elbette böyle bir dünya yok. Bunların ağababalarının istedikleri oldu mu ki, bunların istedikleri olsun. Bunların işine geliyor diye, kimse eğriye doğru, yalana gerçek demiyor, ihanete alkış tutmuyor. Tam tersine, pişkinlikleri, güdük zihniyetleri, ülke ve dünya gerçeklerinden kopuk siyasetleri yüzlerine vurulup, dürüst olmaları isteniyor. Türkiye’nin partisi olmaları, Türk milletinin hak ve çıkarlarını savunmaları bekleniyor. Kıyamet de buradan kopuyor. İstedikleri kadar saldırsın, istedikleri kadar azgınlık göstersinler. Türk milleti her şeyi görüyor, izliyor, anlıyor ve zamanını bekliyor.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ