Af ve mağfiret ayları

Af ve mağfiret ayları

Af ve mağfiret ayları

Yarın, yani 13 Şubat Cumartesi günü Recep ayına giriyoruz. Yani üç ayların birinci ayına adım atıyoruz. Recep, Şaban ve Ramazan ayları manevi hayatımızın yaz mevsimi gibidir. Pörsümüş, kurumuş, savrulmuş, dinamiğini kaybetmiş kalbimiz bu aylarda yeniden filizlenir. Harekete girişir. Maneviyatı, kalbi, hayatı sorgular.
18 Şubat Perşembe akşamı ise Regaip Kandili‘ni idrak edeceğiz. Zor zamanımızda imdadımıza yetişti bu kandil. Derdimizi, isteğimizi, umudumuzu, ümidimizi sahibimize edeple arz etmek için bir fırsat.
Hicri takvime göre yedinci ay olan Recep ayının ilk cuma gecesi Regaip Kandili’dir. Duaların çokça karşılık bulduğu bir gece olarak bilinir. İbadetimizi, zikrimizi, tövbemizi bu gece yerine getirmeye çabalamalıyız.
Recep ayı içinde Miraç Kandili (10 Mart Çarşamba) var. Şaban ayında Berat Kandili ve nihayet Ramazan ayına girmiş olacağız. Rabbim izin verirse.
Hz. Peygamber (s.a.v.), “5 gece var ki dualar geri dönmez” buyuruyor: “Recep’in ilk cuma gecesi, Şaban’ın ortası, cuma geceleri, Ramazan ve Kurban Bayramı geceleri.”
Bu gecelerde bol bol şu duayı okuyun secdede: “Rabbim, beni affet. Bana merhamet et. Geçmiş günahlarımı sil.” Defalarca okuyun. Defalarca.
Üç aylarınız hayırlı olsun. Kandiliniz kutlu olsun. Yolunuzun sonu cennet olsun. Tövbeniz tövbe olsun.

 

İSAR RUHUMUZ KAYBOLDU
İsar ruhu, kişinin muhtaç olmasına rağmen diğer bir muhtacı kendisine tercih etmesidir. Dilde kolay, uygulamada zor bir gönül tercihidir. Yani bir lokman var, bu bir lokmanı sana bakana vereceksin ve o öğünde aç kalacaksın. Ne kadar zor! Ama daha zor olanı, gerekirse çoluk çocuğunun aç kalması pahasına bunu uygulayacaksın. Bu tür gani gönüllüler çok değil artık. Azaldı veya görünmez oldular. Çünkü biz “Önce ben, sonra başkası” diyecek bu iklimi solumaya başladık. “Önce can, sonra canan” der olduk.

MİSAFİR DOYURUP AÇ YATAN SAHABE
“İsar ruhu”nu Haşr Suresi‘nin 9. ayeti çok çarpıcı bir şekilde bize hatırlatır. Bu ayetin sarsıcı bir nüzul sebebi de var. Fakir bir Arap, Hz. Peygamber’e geldi, “Ey Allah’ın elçisi, açım, beni doyur” dedi. Hz. Muhammed (s.a.v.) evine haber gönderip yemek istedi. Ancak evden şu cevap geldi: “Evde sadece su var! Bu gece yemeğimiz yok.” Resulullah (s.a.v.) adama döndü ve “Bu gece size ikram edecek yemeğimiz yok” buyurdu. Sonra da sahabeye dönüp, “Bu misafiri bu gece kim doyurur” diye sordu. Medineli Ebu Talha (r.a.), “Ben doyurayım” dedi. Eve yürüdüler. Ebu Talha (r.a.) ve aç olan misafir eve gelince adamı odada oturtan Ebu Talha, eşine “Yemek lazım bu misafire” dedi. Kadın ise, “Peygamber’in misafiri başım üzerine, ama evde bu gece sadece çocuklara yetecek yemek var” dedi.
Ebu Talha en zor kararı verdi ve şunları söyledi eşine: “Bu gece çocukları biraz oyala. Sabaha bir şeyler buluruz. Bu gece misafiri doyur. Birazdan yemeği hazırla. Kandille beraber sofraya getir. Yemeği misafirin önüne koy. Sonra kandili düzeltir gibi yap ama söndür. Ortalık karanlık olsun. Misafire yemeği yaklaştıralım. Ben ve sen ise ağzımızı şapırdatalım, yemeği yiyormuş gibi. Misafir yemeğin az olduğunu fark etmesin. Ve bari tam doysun. Biz bu gece aç yatalım. Efendimizin misafiri aç kalmasın.”
Öyle de yaptılar. Kandil devrildi. Sofra karanlıklaştı. Onlar yer gibi yapıp ses çıkardılar. Misafir ise karnını doyurdu.
Sabahleyin Ebu Talha ve karısını gören Allah’ın Peygamberi şöyle buyurdu: “Bu gece sen ve eşin Allah’ı razı ettiniz. Allah sizden hoşnut oldu. Siz, muhtaçken kendiniz gibi muhtacı kendinize tercih ettiniz. Allah sizden razı oldu.” (Buhari)
Allah bu hali anlatan şu ayeti indirdi:
“…Onlar ihtiyaç içinde kıvransalar bile, daha muhtaç durumda olan mümin kardeşlerini kendilerine tercih ederler. Şunu bilin ki kim nefsinin cimriliğinden ve mala düşkünlüğünden kendini kurtarırsa, dünyada ve ahirette de kurtuluşa erecek olanlar işte bunlardır.” (Haşr, 9)
“Allah’ım vücudumu o kadar büyüt ki cehennemi doldursun, benden başka hiçbir Müslüman’a yer kalmasın” diyen büyüklerin bu seslenişi de isar ruhunun birer tezahürüdür. Biz dünya Müslümanları bencilliğin, aç gözlülüğün, ahireti az hatırlamanın, dünyevi telaşın girdabında bu ruhu kaybettik. Doğruya çağıran azaldı. Allah’a çağıran sesler cılızlaştı. Tevhide, birliğe, sadakate, kamil imana çağıran sesler zayıflaştı. Görüntüsü Müslüman ama içi binlerce hesapla dolu insanlar o kadar çoğaldı ki inanınız bazen selamı verirken cevabını aldığımız muhatabın gözüne bakmaktan korkar olduk. Ya verdiğimiz selama iş olsun diye cevap veriyorsa, istihza eden bir bakışı varsa bari onu görmeyeyim endişesi yaşar olduk. Bakışlardan kaçınır olduk. Samimi bakışlar ne kadar azaldı?
Sahabenin şu sözü gelecek yılların tercümesidir:
“Hz. Peygamber (s.a.v.) hayattayken namazda ayak ucumuza bakardık. Secde yerimize bakardık. Resulullah (s.a.v.) vefat etti, öyle bir manevi hale dönüştük ki namazda artık sağa-sola bakar olduk.”
Bu iş böyle giderse, kendimizi sigaya çekmezsek, imanımızı tecdid etmezsek, tövbe etmezsek, sahabenin dediği noktaya gelmemiz kaçınılmazdır.

***

PEYGAMBER’İN AYAĞINA BASTIM
Huneyn günüdür. Savaşın en çetin anında bir adam, kalın ve sert ayakkabısıyla yanında durduğu Efendimizin ayağına basar. Hz. Peygamber’in ayağı incinir. Efendimiz elindeki sopası ile adamı dürter, “Subhanellah beni incittin” buyurur. Adam anlatıyor:
“Ben üzüldüm. Hatta bütün gece boyu uyuyamadım. Bu hataya karşılık nasıl bir kefaret ödeyeyim diye düşünüp durdum. Sabahleyin ise baktım ki biri benim adımı söyleyerek beni arıyor. Dedim ki ‘O adam benim’. Korkarak Hz. Resulullah’a gittim. Zira bir gün önce ayağına zarar vermiştim. Efendimiz (s.a.v.) beni görünce şöyle buyurdu: ‘Dün benim ayağımı incittin. Ben de gayri ihtiyari seni dürttüm, ‘Beni incittin’ dedim. Şimdi sen şu 80 koyunu al ve götür. Bu dürtmem karşılığında sana hibe ettim.’ Ben de 80 koyunu aldım ve gittim.”

İKİ MÜSLÜMAN KARŞILAŞTIĞINDA
İki Müslüman karşılaştıklarında 100 rahmet iner. Bu 100 rahmetten 90’ı çok sevinene ve tebessüm edene verilir. Geri kalan 10 rahmet ise daha az sevinene verilir.

***

BİR AYET
Biz sizi Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. (El-İnsan, 9)

***

GÜLMEK NİÇİN NAMAZI BOZAR
Hanefi mezhebinin kurucusu, hukukçu Ebu Hanife’ye göre kişi namazda kahkaha ile gülerse günaha girer. Ayrıca namazı ve abdesti de bozulur. Bu işin fıkhi boyutu.
Hukukçu Ebu Hanife bu fetvayı verirken sürekli kahkahanın kalbi lekelediğini, kişinin vakarını zedelediğini bilerek veriyor. (Tirmizi, İbn Mace)
Namazda, Allah’ın huzurunda edeple durması gereken kişi bu edebini kaybederek kahkaha ile gülüyorsa namazı ve abdesti yerinde kalır mı?

***

HER GÜN İKİ MELEK
Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: Her gün iki melek iner. Bunlardan biri sürekli şöyle seslenir: Ya Rabbi senin rızan için dağıtana yenisini ver.
Diğer melek ise sürekli olarak şöyle der: Ya Rabbi, malını tutup harcamayana telef ver. Yok et. (Müslim)

 

BENİ AĞIRLAMADI
Adam geldi ve Hz. Peygamberimize şöyle sordu: Allah’ın elçisi. Ben birinin evine gittim. Ama o beni ağırlamadı. Şimdi ise benim misafirim olarak geldi. Ben ona, bana muamele ettiği gibi mi muamele edeyim.
Efendimiz (s.a.v.) cevap buyurdu: Hayır, sen ona iyi muamele et. Ona misliyle mukabelede bulunma.

***

KÖTÜLÜK EDENE KÖTÜLÜK ETME
Efendimiz şöyle buyurdu: “Biri bana iyilik ederse iyilik ederim. Zulmederse zulmederim” demeyin. Şöyle olun: Size iyilik edene iyilik edin. Zulmedene ise zulmetmeyin. (Tirmizi)

SABAH/NİHAT HATİPOĞLU

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ