1.DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA ŞEHİT BİR KADIN(Göktuğ ŞEREMETLİ)

Sıtkı Şeremetli

1.DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA ŞEHİT BİR KADIN
(Göktuğ ŞEREMETLİ)
Zor günlerdir, kara günlerdir, köyde erkeklerin kalmadığı günlerdir, çöpten adam arandığı günlerdir.
Bir gün gene gönüllü toplamaya gelirler. Vatanın zorda olduğu öyle günlerdir ki “Gönüllü müsün? “ diye sorulmaz bile. Boya posa bakılır; ”Yürü askere!” denir. Bu “Yürü savaşa.” demektir. Bomba seslerinin derinden derine duyulduğu herkesin asker olduğu günlerdir.
Bir gün gene asker toplamaya gelirler köye. Çavuş, bakar gençler yirmi kişi seçer.
Yirmi genç delikanlı. 18 inden büyükler çoktan askere gitmişlerdir. Şimdi sıra onlardadır.
Köyün muhtarı, seçilenleri götürmek isteyen çavuşa, gençlerin bu gece de son defa ailelerinin yanında kalmasını, ertesi gün mutlaka hepsini getireceğine dair söz verir.
Yarın yirmi kişiyi getirip şubeye teslim edecektir.
Sabah olur, büyük tesadüf o gece gençlerden biri vefat etmiştir. Oysa muhtar yirmi kişi getireceğine söz vermiştir. Çare hemen bulunur, vefat eden gencin kız kardeşi vardır.
Hemen saçları kesilir, erkek kıyafetine sokulur. Henüz diğerlerinin de sakalı bıyığı çıkmamış olduğundan farkına bile varılmaz.
Sıkı talimlerden sonra, gider Çanakkale’ye. Ve kardeşinin yerine askere giden bu kız Çanakkale Cephesinde harp bitince, gönderildiği Gazze Cephesi’nde şehit düştüğü duyulur.
Kız olduğunu kimse farkında değildir. Çünkü Nuri Yamut Paşa’nın dediği gibi, çoğunun “kaşları bıyıklarından daha çoktur.”
Sonuna kadar bu sır saklanır. O şimdi Gazze Cephesi’nde, bilinmeyen bir çukurda, kardeşleriyle birlikte, dünyanın en güzel sıfatıyla, en güzel isimle “Şehit Mehmetçik” ismiyle yatmaktadır.
Gençliğini yaşayamadan, kız mı, erkek mi olduğunu bile anlayamadan,
sadece bu vatan için,
sadece bugün bizim bu topraklar üzerinde var olabilmemiz için can veren, kırılan gencecik fidanı,
gelinlik bile giyemeden, kanlı asker elbiseleriyle bu yurdun meçhul bir köşesinde mezara giren,
memleketimin gonca gülünü saygıyla anıyorum.
Çocukluğumda, İvrindi’de radyonun, televizyonun olmadığı zamanlarda, geceleri erkekler kahvelere, kadınlar da mahallede bir eve giderlerdi. Hep bu tür hikâyeler anlatılırdı.
Kahvelerde de eski gazilerin bitmez tükenmez seferberlik veya esaret hatıralarını, evlerde de seferberlik ve işgal zamanlarında yaşananlar anlatılırdı.
Ama İvrindi’de kadınlar, her akşam toplanırlar ve arasında her vesile ile, belki de örnek alınsın diye, özellikle bu kadın savaşçı, her seferinde de biraz bir şeyler katılarak hep anlatılırdı.
Bu aziz şehidin ismini, anlatan nineler çoktan öldüğü için bir türlü öğrenemedim. Sadece Balya’nın köylerinden olduğu aklımda kalmış. O bugün sadece unutulmuş eski hatıralarda kaldı.
Kim bilir tarihin unutulmuş, bir daha hiç hatırlanmayacak sayfaları arasında nice hikâyeler, göz yaşları ve sessiz ağıtlar var..
Ve kırk yıl kadar önce derlemelere, toplamalara başladığımda çok geç kaldığımı anladım ve bulabildiklerimle yetindim.
Ben Balıkesir’de ancak bu kadarına yetişebildim.
Acaba Bursa’da, Kütahya’da, Manisa’da, Aydın’da Muğla’da, Zonguldak’ta neler vardı? Acaba İstanbul evlerinde ne acılar yaşandı?
Fotoğrafta Şam yakınlarında o toprakları EMPERYALİST İNGİLİZLERE VE İŞBİRLİKÇİLERİNE karşı korumak için şehit düşenlerin mezarları var. Gelen işgalcilerin ilk işi bunları dağıtmak, tarihten silmek oldu.
Şimdi onlar isimsiz çukurlarda hâlâ vatan nöbetindedirler.
VEEE ZAMAN İÇİNDE BU ŞEHİT MEZARLARI KAYBOLDU GİTTİ…
ONLAR BU VATAN İÇİN, BİZİM İÇİN CEPHEDEN CEPHEYE KOŞANLARDI.
UNUTULMUŞ KAHRAMANLARDI..
TEM DÜŞÜNCELERİ HÜR BİR VATANDI…
ALLAH’TAN BAŞKA HİÇ KİMSEYE BOYUN EĞMEYECEK İNSANLARDI.
(AYDIN AYHAN HOCA’DAN ALINMIŞTIR)
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ